31 Ekim 2009 Cumartesi

UYANMA VAKTİ (zaman beklemez ki beni)

time to wake up


Sürekli erteliyorum, doğdum doğalı böyle büyüdüm. Başka şehirleri merak ettiğimde büyüyünce çok gezeceksin dediler. Birşey almak istediğimde ilerde o kadar çok paran olacak ki o zaman alırsın dediler. Canım istediğinde kestanecideki sıcak kestaneleri, alır evde yaparız dediler. Öğrendim ertelemeyi...

Şimdi artık başkalarına ihtiyaç duymadan erteliyorum herşeyi. Kitaplarla bakıştığımda yarın okurum diyorum. Yazmadığım günler biriktikçe haftaya başlayacağım diyorum. Derse giderken aklıma geliyor sevdiğim arkadaşlarımla uzun zamandır görüşmediğim, ararım diyorum. Beğendiğim filmi bir gece mutlaka izlemeliyim diyorum ama hiç vakit bulamıyorum. Kendime ayırdığım zamanlar gittikçe azalıyor. Her gün kendime yabancılaşıyorum.

Erteledikçe zaman geçiyor. Biz çirkinleşiyoruz. Zaman geçtikçe biz büyüyor ve kendimiz dahil herkesten uzaklaşıyoruz. İnsanlıktan koşar adım kaçıyoruz. İçimizi acıtmıyor arabamızla, yanından geçtiğimiz kaza yapmış genç. Çünkü bizim daha önemli işlerimiz var. Bir daha ki sefer başka birine yardım ederiz deyip erteliyoruz...

Oysa zaman beklemez bizleri, gitti gider. O kitabı hiç okumadım, o yazıyı halen yazamadım, o arkadaşlarımı hiç ama hiç arayamadım. O filmin üzerine ikincisi çekildi, yayınlandı ben izleyemedim. ARTIK UYANMA VAKTİ!

www.kisi-sel.com

23 Eylül 2009 Çarşamba

HEM RUHUMA HEM KULAĞIMA

hello everyone

Mynet e çok fazla girip çıkan biri olarak sürekli görüyordum reklamını. Merak etmiyor değildim. Hatta bir iki defa girip denedim. Müzik sadece 30 sn çaldı ve bitti. Bende kullanışlı bir şey olmadığına karar verdim, pek ilgilenmedim. Ta ki bugün tekrar girip bir bakayım diyene kadar. Mynet in yeni servisi KAVUN dan bahsediyorum. Meğer üye girişi yapmadığım için 30 sn dinliyormuşum şarkıları. Hemen girdim keşfe başladım. Neler var, kimler var?

Kavun müzik severler tarafından keşfedilmeyi bekleyen bir bakire. Aradığım bir çok şarkıyı buldum bir kaç liste oluşturdum. Henüz çok fazla kullanıcısı olmadığından olsa gerek aradığınız her şeyi bulmanız mümkün değil. Ancak zamanla yaygınlaşacağını düşünüyorum. Bence internetten yasa dışı müzik indirmek yerine böyle bir siteye girip dinlemek çok daha güzel. Hem yanlış bir iş yapmamış olacaksınız, hemde bir dünya şarkı indirip bilgisayarınızı çökertmemiş.

Kulağımın pasını silecek, şöyle eskileri hatırlatacak bir liste peşinde koşmaya başladım. Nil BURAK, Tanju OKAN ve Ayla DİKMEN yetişti imdadıma. Bu üç sanatçının sevdiğim bazı şarkılarını alarak 8 şarkılık bir liste oluşturdum, hem ruhuma hem kulağıma.

işte listem http://kavun.mynet.com/#http://kavun.mynet.com/kavun/kisissel-hem-ruhuma-hem-kulagima/|liste/135422;kisissel

www.kisi-sel.com

21 Eylül 2009 Pazartesi

Herkese SAĞLIK, HUZUR ve MUTLULUK dolu bayramlar.

3928712066_f9c6df4b7f_o

Bulutların güneşi kapattığı, soğuk günlerde canım çok sıkılıyor. Sanki sokağa çıktığımda herkesin yüzünü asık bulacak gibi hissediyorum. Ben gülümsesem bile çok sahte kalıyor, olmuyor. Şimdi bi de böyle bir günde gel bayram yap. İşin yoksa çık ele güne karşı, boy göster...

"evladım sen bitirdin mi okulu?

-evet bir yıl oldu bitireli.

e şimdi ne yapıyorsun?

dershanede çalışıyorum.

haaaaaa iyi maaş veriyorlar mı?

e veriyorlar işte, idare eder.

çok da yorucudur?

tabii her işin zorlukları başka..."

Ve daha binlerce saçma soruyla boğuş. Evet devlette, 3 gün okula gidip gerisinde yatan ve benden daha az ders saysına sahip öğretmenlerden daha çok çalışıyor, haftada bir gün tatil yapıyor ve onların maaşlarının yarısından biraz daha fazla kazanıyorum ama bunu ben sorun yapmıyorum.  Zorla bana sorun yaptırmayın. Ayrıca daha az kazanıyor olmam hayatı sizden daha az becerebiliyorum anlamına gelmiyor, sizden daha az zeki olduğum anlamına da gelmiyor...

İşte bu yüzden biraz buruk geçiyor bu bayram ama hep bulutların suçu. Çekilselerdi güneşin önünden ben bu kadar aksi olmazdım. Yağmuru da çok severim ıslanmayı da ama özlüyorum güneşi. Herşeye rağmen bu tören layıkıyla kutlanmalıydı. Bayram sabahın ilk ışıklarıyla girdi eve, erken uyandırdı. Büyükleri ziyaretle başladık güne. Anneannemlerde biraz oturduk. Onları ziyarete gelen diğer insanlarla bayramlaştık. Sonra büyük teyzem ve diğer tanıdıklar. Akşama doğru eve geldik. Bize gelen misafirler oldu. Çok yoğun olmasa da orta yoğunlukta bir bayram yaşadık ilk gün. Küçük bir şehirde yaşamanın iyi tarafı, unutulmaması gereken güzel geleneklere bağlı kalabilmek için daha çok fırsatın olması. Özellikle böyle bayramlarda ulaşım sorunu çekmemek, daha sokağa çıkar çıkmaz tanıdıklar görmek. Kısaca bayramı soluksuz yaşayabilmek...

Herkese SAĞLIK, HUZUR ve MUTLULUK dolu bayramlar.

www.kisi-sel.com

17 Eylül 2009 Perşembe

SONBAHAR

YAZ

Sonbahar ın gelişiyle veda eder ağaçlar yeşile. Yaprak dökerler. Ayrılırlar üzerlerindeki güzel giysilerden. Okula başladığım ilk günü böyle bir sonbahar günüyle hatırlıyorum. Çok istemiştim okula gitmeyi, büyüyecektim. Akşam okuldan geldikten sonra, çıkıp sokağa artık okula gidiyorum diye bağırmıştım bir yandan kollarımı açıp dönerken. Hafif bir rüzgarla sarı yapraklar dans etmeye başlamıştı etrafımda…

Hep güzel başlamadı.  Bu yıl yaklaştıkça sonbahar, bende sarartıyorum içimde bir şeyleri. Zamanı geliyor bende vedalaşıyorum bir şeylerle. Anlıyorum ki her an görüşemesek bile, şehrimde olman yetiyormuş bazen. Bir yazı daha geride bırakırken, yaşadığımız bütün güzel anılarda sararıp geride kalıyor işte. Kalbimden parça parça düşse de yerlere “gitme” lerim. Ne yapalım elden birşey gelmiyor.  Bir süre daha yeni ve güzel anılar için, eskilerimizi döküp bekleyeceğiz.

“Sen bensiz kalacaksın
Belki çok üzüleceksin
Ama uzun zaman için değil, eminim
Sil gözünün yaşını
Elbette bekleyeceğim
Ve inan sadece seni özleyeceğim…”


www.kisi-sel.com

13 Eylül 2009 Pazar

ANTALYA - KEMER

SELİlk tatilimi 23 yaşımda yaptım. Ne ailemde ne de yaşadığım çevrede tatil kültürü yok. Yazları oturur evlerimizin önünde bekleriz. Bu yaz hangi akrabalar nerelerden gelecek diye. Uzağız biz bir çok yere. Çok para harcamaktan da korkuyoruz. Hiç bilmiyoruz ki neye ihtiyac duyarız, ona göre önceden harcama planı yapalım.

KEMERAntalya ya gittim. Kemer de güzel bir otelde konakladık. Kemer i ilk defa görecektim. Beklediğimden biraz daha küçük buldum. Ama huzurlu bir yer olarak gördüm. Tatilimiz boyunca hep mutluyduk. Hemen hemen her yere yürüyerek gidebiliyorsunuz, bunun yanında her adım başı taksiye rastlayabilirsiniz. 2 tane küçük özel hastahanesi de bulunan bir ilçe. Yeşili bol. Halen daha bazı yerlerde oteller, evler yapıldığı için merkeze uzak yerlerde görüntü sizi rahatsız etse bile, sahili güzel. Kemerde yabancı turist sayısıda fazla. Bazen sanki başka bir ülkeye tatil için gelmişsiniz gibi hissedebilirsiniz. Taksilerde, otobüslerde türk lirasının yanında dolar ve euro ücret tarifeleride bulunuyor.  Yanlış yaptığımız tek şey Antalya ya fazla gidip zamanımızın çoğunu orada geçirmek oldu. Denize fazla giremedik. ( yüzme bilmiyorduk ki zaten :) ) otelimiz grand viking otel di. Merkeze biraz uzak olsa da yürüyerek de gidilebilinir bir yerde. Kumsal a özel servisi var. Özel servisinin saatte 1 bir defa gidip gelmesini yetersiz bulduğumu söylemem lazım. Odaları gayet iyiydi. Yemekler çeşitliydi.

BEN VE SEVGİLİMTahmin ettiğim kadar masraflı değilmiş tatil yapmak. Bir yerden başlamak lazım hepsi bu. Hangi otel iyidir, hangisi kötüdür vs yaşamadan bilmek çok zor. Tatilinizi önceden internet aracılığıyla aldığınızda oldukça ucuza geliyor. Size sadece kiminle ve ne zaman  gideceğinize karar vermek kalıyor.

27 Nisan 2009 Pazartesi

KİŞİSEL BİR ŞEY

Kişisel bir şey değil bu
Yaşamak zor buralarda
Kimdendi bu yara diye
Kalbine sorduğunda
Gerçeği istiyorsan
Diyeceklerimi unuttum
Garip geliyor dostlar
İz bırakmadan kaybolunca
Bilirim geri gelmezler, ama
En güzel günleriydi onlar hayatımın
Bazen bir fısıltı çıkar
Bağırmaya çalışınca
Tek bir umut bile yok mu
İnsan geçmişle yaşayınca
Son kez inan yalan olsa da
Bazen bir rüya yeter
Kendimi kandırabilirim
İkimizde görürsek eğer....

5 hafta kaldı. Dünyam hızlı bir şekilde değişiyor.  Hep daha durağan bir hayatın peşinde koşarken ucurumlar boyu itiliveriyorum koşuşturmacalı bir hayata . Merhem olmuyor yarama zaman. Bugün 26 Nisan 2009, günlerden yorucu pazar, saatim 23:42. Ayaklarımda ağrılar halen geçmedi. garfie10

21 Nisan 2009 Salı

MAKUL ÇOCUKLARIYIZ HAYATIN

yeditepe

"Birden anlamı değişiyor sayfaların, üstelik tek bir satır eklemeden bütün hikaye alt üst oluyor, biz hayatın makul çocuklarıyız, aşk hariç...... "

Diziler yıllar sonra tekrar tekrar açıp okuduğumuz romanlar gibi. Hani romanı okurken geçen zamanda, çevremizde gelişen olaylar romanın içeriğinden daha çok kalır ya aklımızda, dizilerde de aynı durum söz konusu.

Yeditepe istanbul'u ilk izlediğimde 9. sınıfta öğrenciydim. Neresinden katıldım yolculuğa, hangi bölümden başladım hatırlayamıyorum. Yıllar sonra tekrar buldum tekrar izledim. O yıllar etrafımda gelişen olaylar yeniden gelişecekmiş, sanki yarın sabah uyanıp heyecanla okula gidecekmişim, diziyi tartışacağız, eleştireceğiz, birbirmize anlatıp ne güzeldi diyecekmişiz gibi aynı heyecanla izledim. İlk bölümler daha çok özlem duydum o yıllara. Sonraları nelerin değiştiğini düşünüp durdum. Karakterler aynı, dizi aynı ama oğrendıklerim o yıllar öğrendiklerimden daha farklıydı.

Dizide yusuf'un da dediği gibi; makul çocuklarıyız hayatın. Çok fazla şey bekleyemiyoruz. Ne düşerse payımıza. Zorlamıyoruz, kabuğunu kıramıyoruz. Hayat ne derse o oluyor. Öyle ki, bazen biz fark etmeden mevsimler değişiyor. Daha gözümüzü açmadan gün bitiyor. Etrafımızda esen rüzgar şiddetlenirken güneşe kanıyoruz. Günler geçiyor bizlerde sadece değişime ve değişen herşeye ayak uydurmaya çalışıyoruz... Buna karşın aşk denilince akan suları durdurma gücünü bulabiliyoruz içimizde. Bir tek aşk için ısrarcı olabiliyoruz. Yetinmeyi bilmediğimiz, kabına sığamadığımız bir alan burası.  Dizide yusuf'un da dediği; gibi makul çocuklarıyız hayatın ama aşk hariç.

www.kisi-sel.com

15 Nisan 2009 Çarşamba

NE EKMEK NE DE SU!

aşk

Bir savaşın iki farklı tarafıydık. Düştük aynı cepheye. Önce ben acıttım canını yoruldum, sonra sen acıttın canımı. Savaştık ha savaştık. Birbirimizin dışında hiçbirşey yokmuş gibi yaşadıkça yaşadık. Günler geçti birbirimizi anlamaya başladık. Şimdi öyle alıştık ki : NE EKMEK NE DE SU, SENSİZLİK KORKUSU...


www.kisi-sel.com





13 Nisan 2009 Pazartesi

DÜNYA BU GECE DURSANA!

konak ve biz

Hayat her gün daha kişisel bir kavgaya dönüşüyor. Günler geçtikçe iklimlerim sertleşiyor. Ama yılmak yok, herşeye rağmen madem başladık yaşamaya tadını çıkaracağız ;)

Ali nin geldiğini bahane ederek kaçtık o akşam. Birbirimizi bulduk, yola koyulduk. Önce balyemez konağına gittik, içerden gelen müzik açmadı bizi kapıdan geri çevirdi. Doğru özdenoğlu konağına...
Canlı müzik burada da vardı, ama alt kattaydık bu yüzden sanki bir radyo melodisi gibiydi bizim için. Kafa dinleyelim uzun zamandır konuşamıyoruz diye başladık muhabbete. Serkan da geldi. Herkes sırayla döktü incilerini. acıkmıştık :) hamburger, tost, cips vs...

Sonra biraz da fotoğraf çekilelim dedik...

dscn1535
dscn1543
dscn15800

Anılarımıza bir kaçamak gece daha ekledik. Herkes o gece kendi kişisel kavgasına mola verdi, hatta tadı öyle damağımızda kaldı ki bir kere daha yapalım dedik.

www.kisi-sel.com

12 Mart 2009 Perşembe

GİDENLERE DE SELAM OLSUN GELENLERE DE

"adamın biri suç işleyip hapishaneye düşmüş. 30 yıl hücre hapsine çarptırılmış. Günler geçtikçe umudunu yitirmeye başlamış, derken bir yerden bir karınca çıkmış gelmiş. Almış onu, okşamış, ekmek ufalamış eline, karınca hemen yemeye başlamış. Arkadaş olmuşlar. Adam karıncayı kibrit kutusuna koymuş, her gece baş ucuna koyup uyurmuş. Bir gün hapishane den çıkmış adam. Meyhanenin birinde bir arkadaşına rastlamış. Arkadaşı adamı masanına davet etmiş. bir sürü meze içki falan söylemiş. Sonra da sormuş, hadi anlat bakalım neler oldu, nasıl geçti hapishane günlerin? Adam cebinden karıncasını çıkarmış, masaya koymuş, arkadaşına dönüp bunu görüyor musun demiş.
Arkadaşı da " bu ne ya " deyip parmağıyla karıncayı ezmiş ve garsona dönüp bağırarak kızacakken adam eliyle arkadaşına mani olmuş ve bir karınca için kimseyi kırmaya değmez demiş...."

Vesaire vesaire filmini izledim bu hafta, hikaye de orada anlatılıyor. Filme beklenen ilgi gösterilmemiş olacak ki girdiğim salonda hemen hemen kimse yoktu. Film bir Tunç BAŞARAN filmi. Tunç BAŞARAN ı uçurtmayı vurmasınlar film inden tanıyorum. Konu olarak çok duygusal konular seçmesini duygusallığına, filmleri içerisindeki hayatı sorgulayan karelerin çokluğunu da asi ruhuna bağlıyorum..

n638279383_738105_8719

Ben sinema eleştirmeni değilim. Oyuncuları ya da konunun işlenişini fazlaca eleştiremem. Ancak; eğer ruhunuz bedeninize ve yaşadığınız şehre sığmıyorsa, eğer içinizde bir yerde herşeyi bırakıp bir sincap gibi yaşamaktan başka birşey düşünmeden nefes almak fikri uzaklara gitmek isteğiyle beliriyorsa bu filmi izleyin..

Filmde ünlü bir yazarın hastalığından dolayı az ömrü kaldığını öğrendiğinde, rüzgar nereden esiyorsa oraya savrulup yaşama yeniden tutunuşu anlatılıyor..

Başka bir bakış açısıyla bakarsak bizi hayata neyin bağladığını, neyin kopardığını çok ama çok iyi nitelememiz ve bizi hayattan koparanlardan kesin bir tavırla uzaklaşmamızı, hayata bağlayanlara ise güçle sarılmamızı öğütlüyor. Kendimize saygı ve sevgiyiyi esirgemeyelim diyor.

" öyle anlar vardır ki ömre bedel, kadınlar anlaşılmak için değil sevilmek için vardır" cümleleri filmde dikkatimi en çok çeken cümlelerdi.

Şizofren olan bazı yan karakterler bizleri topluma karşı daha anlayışlı olmaya çağırıyor...

Filmin sonu şaşırtıcı bir şekilde bitse de diyor ki ; gidenlere de selam olsun gelenlere de...

THOMAS ALVA EDİSON, BİLL GATES VS...

Ne düşünmüştür Edison, elektrik ampulü bulduğunda? Onlarca, yüzlerce deneme sonrasında elektrik ampulü bulduğunda ne hissetmiştir? “Oh be dünya varmış sonunda” mı demiştir? Yoksa tamam artık günlerce uyku uyuyup hayatımın geri kalanını boş boş geçirebilirim mi demiştir? Açıkçası ben böyle şeyler düşündüğünü sanmıyorum. Düşünmeden umursamadan yaşamayı kaç kişi başarabilir bilmiyorum ama akıllı insanın yapacağı bir iş olduğunu sanmıyorum.

light_bulb

Thomas Edison, zamanının büyük bir buluşuna imza attı. Ardından başka buluşlar, çeşitli çalışmalar yaptı. Neden durmadı? Kim bilir belki de zengin olmak istedi? Florida da aldığı bir arsanın yakınına Henry Ford taşındı ve ölene kadar arkadaş kaldılar. Peki zengin olsaydı acaba ne yapardı?

Bill Gates! Çağımızın en zengin iş adamı. Çok zor bir durum dünyanın en zengin iş adamı olmak. Kazandığınız paranın hiçbir zaman tamamını harcamayacağınız kesin. Paranızı fakirler için harcamak isteseniz bu sefer bunun tespitini yapmak imkansız olacak, ayrıca bu yolda sizi oyuna getirebilecek çok fazla insan çıkacaktır. Yok yok kesinlikle çok zor bir durum. İş hayatı olarak da zor. Kazancınız çok büyükse kaybetmeye başladığınızda da çok büyük kaybedersiniz. Bu yüzden ticari olarak rakibiniz olanlara karşı mutlaka ayakta kalmak zorundasınız.

Bill Gates! Yardımsever iş adamı. Ne yapıyor acaba hayatını nasıl geçiriyor? Bill Gates bir çok yardım projesine imza atmış şimdiye kadar. En son olarak zengin bir topluluğa yaptığı şakayla gündeme geldi. Konuşmasının yarısında masada duran kavanozu aldı ve "sıtma sivrisineklerle yayılır" deyip dünyada sıtmaya ayrılan paranın kelliğe ayrılan paradan daha az olduğunu söyledi, kavanozdaki sivrisinekleri salona bırakırken neden hep fakirler sıtmadan ölsün ki sözleri çıktı ağzından. Bir çok kişi çok korktu. Sivrisineklerin virüslü olmadıklarını öğrendiklerinde, ancak sakinleşebildiler.

Thomas Edison belki zengin olmak için çok çalıştı. Bill Gates zengin oldu ama bu seferde kendine başka bir amaç buldu insanlığa hizmet etme gayesi edindi.

Başarmak istiyoruz, doğamız gereği, başardıkça yeni hedefler belirliyoruz daha çok başarmak istiyoruz..

9 Mart 2009 Pazartesi

HAYAT HEPİMİZİN ANLADIĞI KADAR

-merhaba
-merhaba
-naber
-iyi, senden naber?
-benden de iyi...

iyi... ama neye göre iyi? Hem sonra ne kadar iyi? İyi kavramı içinde zamanda içeriyor. Belli bir zamandır iyi denilmek isteniliyor. Peki ama iyi demek ne demek? Bir kısım insan için ay sonunu getirebilmek demek iken bir kısım insan için servetinden hiç para kaybetmemiş olmak demek. Bazıları için aile içinde problem yaşamıyor olmak demek iken bazıları için artık bir aile yolunda ilerliyorum demek... Herkes aynı okyanusda belki ama herkes farklı gemide bu yüzden iyi demek daha kimbilir hangi hikayelerinde özeti demek...

İyi kelimesini önemsiyorum. Bir kere insan naber sorusuna iyi diyerek cevap verebiliyorsa hayata pozitif bakabiliyor demektir. Şimdiye kadar kurtardım şimdiden sonra da kurtarmayı umut ediyorum demek istemektedir. Çoğu insan bu tarz cumleleri ve kelimeleri önemsemeden alışkanlık edindiği için söyler. Biliyorum çoğu kez farkında olmadan iyi demiş bulunuyoruz bu yüzden eğer ki gerçekten iyi değilsek ses tonumuz bizi ele verir. Ama olsun sonuçta eğer iyi demişsek bir umut vardır.

Bazen, herşey kötü de gidebilir. Ama şunu gördüm ki hiç birşey daima iyi veya kötü gitmez. İnsanlar hayati ihtiyaçlarını karşılayamıyorlarsa birşey gerçekten kötü gidiyordur ama hayati kelimesi de çoğu zaman, anlamını bulunduğu koşullara göre alıyor. İşte bu yüzden herkes kendi gemisinin kaptanı. kimine göre ekmek hayati bir ihtiyaçken kimine göre içinde yıllardır yazdığı yazılar bulunan bilgisayar...

Sonuç olarak, bugün daha önce hiç olmadığı kadar güzel doğan bu güneş bundan sonra da hep parlayacak mı bilemiyorum ama biliyorum ki nefes aldığım sürece ruhum bir çok farklı durumla karşı karşıya kalacak, çok zor durumlara da gireceğim belki bunalımlara da, ama hepsi güneşin ışıklarıyla dağılacak.





ROMANTİK

"İNANÇ PERDESİ NE KADAR KALINSA, AKIL GÜNEŞİ O KADAR GEÇ DOĞAR"

İki yakın arkadaş olan Gökhan ile Ömer, çok güzel ve bir o kadar da gizemli bir kızla tanışırlar. Yasemin ismindeki bu kız ağzından tek bir kelime dahi çıkmayan, sessiz ve çok ilginç bir karakterdir. Zor olansa, bu iki yakın arkadaşın da aynı kıza karşı duygusal bir şeyler hissetmeye başlamasıdır.

Bir gün bir cinayet olayına istemeden karışan Ömer, kaçmak zorunda kalır. Uzak kaldığı süre boyunca Yasemin e mektuplar yazar ancak bunları doğrudan gönderemeyeceği için arkadaşı gökhana gönderir ve onun mektupları Yasemin e ilettiğini düşünür. oysaki gönderdiği mektupların Gökhan tarafından Yasemin'e ulaştırılmadığından habersizdir ve yinede aşkını içinde büyütür. Gökhan ise bu arada fırsatı değerlendirmekte gecikmez, Yaseminle bir birliktelik yaşayıp nişanlanır ve kısa sürede evlenmeye karar verirler.

Şu ana kadar okuduklarınızı boşverin! Aslında Romantik hiç de burda yazılan gibi bir film değil. Kahramanımız, bir kıza aşık olur; onun mutlu olmasını dilerken aşıkları ayırmaya çalışan bir kötü adamla tanışırız. Ama birden film başka bir hal alır ve durum değişir. asıl kahramanımızı bırakarak kötü adamın peşine takılırız. Artık kahramanımız kötü adamdır. Şimdi de sıra onun öyküsü ile tanışmaktır.

YA HEP İNANDIĞIN ŞEY GERÇEK DEĞİLSE!
film bu cümleyi anlatıyor hatta daha da öteye gidip yaşatıyor. film boyunca izleyenlere farklı farklı kurgular düşletiyor ama sonrasında hepsinden öteye gidiyor. izlemediyseniz mutlaka izleyin.

film müzikleri çok güzel olmuş. pamela dan sensiz saadet neymiş isimli şarkıyı dinlemek çok etkileyiciydi. teomanın sonbahar isimli şarkısınıda çok mükemmel bulduğumu söylemeden geçemeyeceğim....



8 Mart 2009 Pazar

MOR İĞNELER GELDİ

[gallery]

Kadınlar yeniden mor iğneleri ile gezmeye başladı. 20 yıl önce yapılan mor iğne eylemleri 11 ocakta yeniden başladı.

kadınları belli saatlerde dışarı çıkamamaya belli sokaklarda yürümemeye iten korku bir çok erkek tarafından etrafa yayılıyor. bu duruma daha fazla seyirci kalmak ve daha fazla kısıtlamalara maruz kalmak istemeyen kadınlar özgürlükleri için haykırıyorlar. " HİÇBİR TACİZCİ KENDİSİNDEN KİBARCA RİCA EDİLDİ DİYE TACİZİNDEN VAZGEÇMEYECEĞİNDEN GÖZLERİ YUMUK ERKEK ADALETİNE SESLERİNİ YÜKSELTİYORLAR; KADINLAR ARTIK MOR İĞNELİ ÇANTALARIYLA SOKAĞA ÇIKIYOR... GELENEKSEL YILBAŞI TACİZİ GÖRÜNTÜLERİYLE HATIRLADIĞIMIZ OTOBÜS ANILARIMIZ, MEMELERİMİZE BİZİM DIŞIMIZDA İKİ AYRI KADIN MUAMELESİ YAPANLARIN GÖZLERİNDEN AKAN SALYALAR, KALÇALARIMIZA YAPIŞMIŞ KÜFÜRLÜ SÖZLER, ERKEK OTURUŞU DENİLEN KIYAĞIN KADINLAR AÇISINDAN BACAKLA BACAK OKŞAMAYA VARAN SALDIRILARA DÖNÜŞMESİ VE TABİİ FOTOGRAFLARDA GÖRDÜĞÜMÜZ EN GİZEMLİ SOKAKLARIN KÖŞELERİNDE DİKİLEN TACİZCİLER, ÇETREFİLLİ YOLLAR*... "

Açıkcası bu hareketlerinin kısa sürede sonuç vereceğine inancım yok. Belki tacizciler bu hareketi dikkate almayacak bile. Ancak kadınlar açısından baktığımda çok önemli buluyorum. çünkü kadınlar sokaklarda yaşadıkları tacize bireysel olarak ne kadar tepki verseler de bir anlamı olmuyor. Bu tarz konuları yakınları ile konuşmaya da çekiniyorlar. bunun sebebi birçok insanın taciz olayında her zaman kadınların da suçlu olduğunu hatta çoğu zaman en çok onların suçlu olduğunu düşünmesi. "dişi köpek kuyruk sallamasa erkek köpek..." sözüyle tacizcileri savunanlar bile var. Oysa bu tip birlikte karşı çıkışlar toplumsal olarak sindirdiğimiz "kadınların o saatte sokakta bulunmasının tacizi haklı çıkarması" gibi söylemleri zamanla değiştirebilir. Kimbilir bir gün kadınlara " bunu giyme, şu sokaktan geçme, şöyle davranma, camdan dışarıya bakma " gibi öğütler vererek kadını tacizden korumaya çalışıp bu hareketleri yapmadığını gördüğü kadınları taciz etmeyi mantığına ve vicdanına sığdırabilenler ya da bu durumlarda tacizin haklı olduğunu düşünenler kendilerini de eleştirebilirler. İnsanlar karşı cinslerine daha fazla saygı duymaları gerektiğini zamanla fark edebilirler.zamanla...

SON SÖZ: Bu dünya hepimizin diyebilmek için içe kapatmaya ve karanlıkta siyahlarla yaşatmaya gerek yok, açalım beyinlerimizi aydınlıklara, kafalarımız günışığında kalsın ki birlikte öğrenelim sevgiyi ve saygıyı.

*alıntıdır kaynak: www.morigne.blogspot.com

YABANCININ GÖZLERİ

Herkes aynı yere baksa aynı şeyi görür mü? Herkes farklı gözlerle aynı yerlerde farklı şeyler görür. Neden başkalarını anlamakta bu kadar zorlanıyoruz sanıyorsun? küçük bir çöp kutusuna bakan biri karnını doyuracak bir şey var mı ( gerçekten var böyle insanlar ) diye aklından geçirip açlık hissederken bir diğeri çöpünü atacağı bir kutu diye bakıp, üzerindeki pislikten kurtulma hissini hissetmektedir.

İnsanlar en çok ergenlik çağlarında başkalarının gözüyle bakmakta; ama o da başkalarının başka olaylara bakışını değerlendirmek için değil kendilerinin nasıl algıladıklarını öğrenmek için. Kendi dış görünüşlerine ve ruh hallerine alışmaya çalışırken topluma karşı ne kadar absürd bir tutum içinde olup olamadıklarını anlamak için. Ergenleri bir kenara bırakalım kendi sorunlarıyla, peki ya yetişkinler? Başkasının gözleriyle bakmak geçer mi içinizden?

Empati, bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamasıdır. Günümüzde "empati" denildiğinde akla Carl Rogers gelir. Bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecine "empati" adı verilir. Yani 3 aşamalı bir süreçtir empati. bunlar

1) Kişisnin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması.

Her insan dünyayı farklı algılar. Empatinin bu basamağında karşımızdaki kişi gibi dünyayı algılamamız gerekiyor. Onun gördüğü şekliylele görmeliyiz nesneleri, olayları.

2) O kişinin duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi.

burda bahsedilen iki durum var. Biri bilişsel olarak o kişinin düşüncelerini anlamak. Herhangi konudaki düşüncelerinin ne olduğunu bilebilmek. ikinci durum ise duyusaldır. O kişinin duygularını anlayabilmektir. Sadece düşüncelerini anlamak yetmez, aynı zamanda neler hissettiğini yani duygularını da anlamalıyız empati yapmış olmak için.

3) Anlayıp hissettiği duygu ve düşünceleri ona iletmesi.

Yani sadece karşımızdaki kişinin duygu ve düşüncelerini anlamak yetmez. Aynı zamanda bunu kendisine de anlatmamız gerekir. Araştırmalar empatinin bu basamağının yapılmakta çok zorlanılan basamağı olduğunu göstermiştir... Örneğin; Bir sıkıntımız olduğunda, bizimle konuşan kişi, dostça bir gülümsemeyle kolumuza dokunup sıkıntımızı sözelleştirirse, örneğin "son günlerde çok bunalmışsın" derse, rahatladığımızı hissedebiliriz...

Bu günlerde insanları anlamaya çalışıyorum, görüşlerdeyim bütün gözlerde.