Öğrencilerin her zaman ki haylazlıklarıyla geçen bir günün ardından eve gitmek için okuldan çıktığımda takip edildiğimi hissettim. Birkaç sefer arkama dönmüşsem de kimse dikkatimi çekmedi. Hem zaten İstanbul gibi koca bir şehirde, bunca kalabalığın içinde insan takip edildiğini gerçekten çok zor anlar. Birkaç yüz metre ilerledikten sonra içimdeki kuşku büyümeye başladı. Öğrencilerimin yaptığı haylazlıkları düşünmeye başladım, acaba kızdığım ya da düşük not verdiğim öğrencilerden biri mi beni kafasına takmıştı yoksa böyle bir öğrencinin bir yakını mı? Bugün 4 sınıfın yazılı sonuçlarını okumuştum. Düşük not alan 7-8 tane öğrencim vardı ama onlardan böyle şeyler beklemiyordum. Aklıma geçen hafta arkadaşıyla kavga ederken bulduğum Metin geldi. 8. sınıf öğrencisiydi. Ergenliğin en zor dönemlerinden geçmeleri bir yana, sınıfça okuldaki en büyük öğrenciler olmaları da bazı yanlışlar yapmalarını kolaylaştırıyordu. Kavgayı ayırırken biraz kızmıştım ama sonrasında konuşmuş ve anlaşmıştık. Yine de eğer takip ediliyorsam ondan şüphelenmeliyim sanırım.
Yolumun yarısında bir markete girdim. Bu büyük markete peşim sıra girenleri gözetleyerek gerçeği görebilirim diye düşündüm. Markette yaklaşık 10 dk oyalandım. Bir yandan da evimin alışverişini yapıyordum. Bu 10 dk boyunca şüpheli hiç kimse markete girmedi. Bu beni rahatlattı ve içim rahat bir şekilde marketten çıktım.
İçim rahatladıkça huzur buluyordum. Ancak bu durum çok uzun sürmedi. Tam da marketten çıktığım vakit karşıdaki kaldırımda bir sokak lambasına yaslanmış sigara içen birini gördüm. Etrafı gözetliyordu ve ben çıkınca bana döndü bir an göz göze geldik. Sigarasını atıp karşı kaldırımda benim gittiğim yöne doğru yürümeye başladı. Bir taksi tutup evime gitmeye kalkışsam kısa mesafe diye hiçbir taksici beni kabul etmeyecekti ve taksicilerle tartışmak zorunda kalacaktım hem elimdekileri bahane edecek kadar da fazla malzemem yoktu. Adımlarımı hızlı hızlı atmaya başladım. Neyse ki yolun bundan sonraki kısmı daha çok yokuş aşağı inilecek şekildeydi. Göz ucuyla adamı izliyordum. Sık sık ve göstere göstere bana bakıyordu. Bir an eve girmek belki de çözüm değil diye düşündüm ama sonra vazgeçtim eve gelirse kapıyı açmaz ve polisi arardım hemen.

Aslında bu anlattıklarım basit bir hikaye. Öyle bir hastalık düşünün ki hasta olduğunuzu anladığınızda inandığınız, gördüğünüz, işittiğiniz şeyin bir hayal olduğu ortaya çıkıyor. Öyle bir hastalık düşünün ki her şeye şüphe ile bakmaya başlıyorsunuz. Bahsettiğimiz bu hastalık: Şizofreni.
Şizofreni hastalarının topluma kazandırılması ve tedavi görmelerinin önündeki en önemli engeller; damgalanma, önyargılar ve ayrımcılıktır. Bu engellerden dolayı bir çok hasta tedavi bile olamamakta. Şizofreni hastalarının yardımınıza ihtiyacı var. Dünya sağlık örgütünün raporuna göre ülkemizde 500 bin şizofreni hastası varmış. Onları toplumumuzdan uzak tutmamalıyız. Bırakın ellerimizden tutsunlar.
*Fotoğraf: Zeynep MERDAN