1 Haziran 2012 Cuma

İstanbul' da Bir Pazar Gezisi

İstanbul' un taşı toprağı altın demişler. Yalan söylememişler. Bir kez daha bunu anlama fırsatım oldu. Balat ve Fatih taraflarına, surların yanına kadar gittik, gezdik, hayal etmeye çalıştık eskileri.

İlk durağımız Gül Cami... Eski adıyla Azize Theodosia Kilisesi. Önceleri kilise olan yapı, diğer bir çok kilise gibi, İstanbul' un fethiyle beraber cami' ye çevrilmiş. İsminin Gül olmasının bir sebebi Fetih günü etrafının güllerle kaplanmış olması deniliyor. Bir diğer sebebi ise Theodosia nın solmayan gül anlamına gelmesiymiş.


İkinci durağımız Fener Rum Patrikhanesi oldu. Rum Ortodoks Patrikhanesi de denilen kilise Ortodoksluğun merkezi konumunda. İstanbul' un fethinden sonra, gayrimüslim olan toplumların yaşayışına dair düzenlemeler Fatih' in çıkardığı fermanla belirlenmiş ve Fener Rum Patrikhanesi' nin  yasal statüsü süreklilik kazanmıştır. Kiliseye vardığımızda ayin başlamıştı. Bu yüzden içerisini fazla gezme şansımız olmadı.



Ortodoks kilisesinden sonra Fener' in dar sokaklarında tarihi koklamaya devam ederken karşımıza muhteşem heybetiyle Fener Rum Lisesi çıktı. Faaliyet halindeki bir kaç rum okulundan biri olan Fener Rum Lisesi; halk arasında kırmızı okul diye anılmakta. Okul Fransa' dan getirilen kırmızı tuğlalarla yapılmış.



Haliç' in her iki tarafından da görülebilen okulun, kuş bakışı görünümü bir kartalı andırmaktadır. İstanbul' un fethinden sonra, daha önce de bahsettiğimiz gibi Fatih bir ferman yazarak Ortodoksları kente geri çağırmış ve onlar hakkında belli başlı konularda kararlar almıştır. Ortodoksların en büyük eğitim kurumu olmuş Fener Rum Lisesi. O yıllarda, Osmanlı İmparatorluğu´nun en yüksek mevkilerinde görev almış pek çok Fenerli Rum, baştercuman, Eflak ve Boğdan beyleri, patrik ve yüksek din görevlileri, bu okuldan yetişti. Osmanlı döneminde okulun müdürleri din görevlileri arasından seçilirdi. Okulun bugünkü binası, Ondokuzuncu yüzyılın en önemli mimarlarından biri olan ve Fener Rum Lisesi mezunları arasında bulunan mimar Dimadis tarafından inşa edilmiştir. Büyüklüğünden dolayı da sıkça Fener Rum Patrikhanesi sanılır. Lise yüksek duvarlarla kendini etraftan soyutlamıştı. İçine girmekte mümkün olmadığından etrafından onu hayranlıkla seyrederek ayrıldık. Fener' in eski sokaklarında, adeta yıllar öncesinin İstanbul' unu  yaşar gibi yürümeye devam ettik.



Birkaç tarihi kilise ve binayı da gezdikten sonra açlıktan ölmemek için yemek yemeye karar verdik. Bunun içinde Fatih' e surların yanına kadar gitmemiz gerekti. Tarihi serüvenimizi bozmamak için yine tarihi bir mekana gitmek istiyorduk. Kadınlar Pazarı güzel bir seçenekti. Burası 16. yüzyılın ortalarına kadar kadınların belli kurallar dahilinde satış yaptıkları bir pazar iken, Hürrem Sultan' ın yaptırdığı Haseki Darüşşifa' sı, Haseki Hürrem Cami' si ve Haseki Külliyesi nedeniyle adı Avrat Pazarından Haseki' ye dönüştürülmüş. Güzel kebapçılarından kebaplarımızı yerken bir taraftan da İstanbul'un surlarını izledik. Hayatımda ilk kez ayranı kepçeyle içtim. Kebapçıdan çıktıktan sonra da çeşitli dükkanlarda Siirt, Diyarbakır yörelerine ait yiyeceklere rastladık. Gezimizin sonuna gelmiştik artık. Buradan sonra tophanede sonlandırmayı planladık. Tophane' nin meşhur nargileciler ine uğradık ve kahvemizi de burada içtik. Ardından da Cihangir' e doğru tırmanarak uzakları seyre daldık.



 Ayaklarımızın yorgunluğunu gidermeyi bahane ederek bu güzel manzaraya bakabildiğimiz kadar çok bakakaldık.



Kadıköy' e ve Uzakta Adalar' a selam yolladık.



Ve tabii Fatih' e de...



www.kisi-sel.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder