Meral Okay hayatı boyunca o kadar güzel yapıta imzasını attı ki hangisini söylesem içimizden biri mutlaka ama mutlaka kalkıp işte gerçek bu, işte hayatın kendisi bu der. Hepimizin hayatına dokunmuşluğu var. Benim en çok sevdiklerim arasındaki Yeditepe İstanbul dizisi ise bunlar arasında (bence) en doyurucu olanı. Güçsüz insanların, zorlu hayatları. Hep en önde savaşmak zorunda bırakılan, ama yinede korkmayan insanlar. Hangisi daha zor bilmiyorum, güçlendikçe zenginleştikçe yalnızlaşan insan mı yoksa birbirine sarılmadan ayakta duramayacağını bildiğinden, yakınındakiyle bir bütün olmuş ama hiç yorulmadan ve hiç durmadan savaşmak zorunda kalan mı?
Hep düşünürüm gerçektende hayat zor değil mi? Yani bütün suç bizde mi? Gereksiz yere mi korkuyoruz yoksa? Mesela isterdim ki elimizde bir mutluluk ölçer olsun. Bir görebilsek ne olur sanki, mutluluktan ne kadar uzakta olduğumuzu? Herşey belli olsa, bir ev bir araba kadar mı uzakta mutluluk ya da bir insan eli kadar mı uzakta? Bilsek ne kadar uzakta olduğunu ona göre bir plan yaparız. Uğruna ne verebileceğimizi biliriz söz gelimi, nelerden vazgeçebileceğimizi hesap ederiz. Ama maalesef yok böyle bir ölçek. Peki ya olsaydi? Bence o zaman görür ve korkardı insan mutluluğa uzaklığından. Çünkü o eve sahip olması ya da o eli tutuyor olması yetmeyecek. Hayalinde kurduğu gibi herşey yolunda gitmeyecek mesela. Uğruna birçok fedakarlıkta bulunduğu evi alacak ama belkide sonraki yıl bir depremde kaybedecek. Kimbilir aşık olduğu, yıllarca peşinde sokaklar boyu revan olduğu kişiyle evlenecek ama belki de bu da yetmeyecek.
Yeditepe Istanbul dizisinden en çok sevdiğim sahnesiyle hatırlatır bu durumu Meral Okay:
Aşkını göğsüne kazıyan Ömer` e kızar Duru. "Bende hiç izin yok sanıyorsun öyle mi" der. Eline bir cam parçası alır ve avcunun içini kanatır. " sen böyle inanmaya alışmışsın" der. Birşeyleri araç olmaktan çıkartıp amaç yaptığımızda başımıza gelenler Ömer' in başına gelir. "Seni seviyorum Ömer, bildiğin gibi değil" cümlesiyle donar kalır. Ne yapması gerektiğini bilemez.
www.kisi-sel.com
Mutluluğa ne kadar yakın olduğumuzu bilmek eminim bizi korkuturdu, insan uzak olduğu ya da hiç yakın olmadığını bilerek nasıl yaşar? İnsan umutları için yaşar belki bir ümit diye bazen gerçekleşmeyeceğini bildiği halde bile hayal kurar. Çunku hayat girdabından sorgusuz sualsiz herkes geçmek zorundadır. Bu girdaptan sağ çıkarsak ne ala dünyanın en mutlu insanlarından biri olmuşuzdur. Ama ya yara bere içinde çıkarsak işte o zaman yaramızı saracak tek merhem "bu da geçecek yakında ben de mutlu olacağım " inanışı olacaktır. Evet belki bu biz insanlar için bir savunma mekanizmasıdır; ama bence bu konuda tek gerçek geleceğin güzel olacağı inancı ve düsuncesiyle insanların hayatlarına devam etmeleri. O nedenle iyi ki böyle bir makine olmamış yoksa ince bir iple bağlı olduğumuz hayatta biz olmazdık. Mutluluğa ne kadar yakın oldugumuzu bilmek dahi bizdeki heyecanı söndürmeye yeterdi. Kalemine sağlık bu yazından ve fikrinden çok etkilendim bunu düşünmek bile insanı inanılmaz derecede etkilemeye yetiyor.
YanıtlaSil