
13 Mart 2009 Cuma
12 Mart 2009 Perşembe
GİDENLERE DE SELAM OLSUN GELENLERE DE
"adamın biri suç işleyip hapishaneye düşmüş. 30 yıl hücre hapsine çarptırılmış. Günler geçtikçe umudunu yitirmeye başlamış, derken bir yerden bir karınca çıkmış gelmiş. Almış onu, okşamış, ekmek ufalamış eline, karınca hemen yemeye başlamış. Arkadaş olmuşlar. Adam karıncayı kibrit kutusuna koymuş, her gece baş ucuna koyup uyurmuş. Bir gün hapishane den çıkmış adam. Meyhanenin birinde bir arkadaşına rastlamış. Arkadaşı adamı masanına davet etmiş. bir sürü meze içki falan söylemiş. Sonra da sormuş, hadi anlat bakalım neler oldu, nasıl geçti hapishane günlerin? Adam cebinden karıncasını çıkarmış, masaya koymuş, arkadaşına dönüp bunu görüyor musun demiş.
Arkadaşı da " bu ne ya " deyip parmağıyla karıncayı ezmiş ve garsona dönüp bağırarak kızacakken adam eliyle arkadaşına mani olmuş ve bir karınca için kimseyi kırmaya değmez demiş...."
Vesaire vesaire filmini izledim bu hafta, hikaye de orada anlatılıyor. Filme beklenen ilgi gösterilmemiş olacak ki girdiğim salonda hemen hemen kimse yoktu. Film bir Tunç BAŞARAN filmi. Tunç BAŞARAN ı uçurtmayı vurmasınlar film inden tanıyorum. Konu olarak çok duygusal konular seçmesini duygusallığına, filmleri içerisindeki hayatı sorgulayan karelerin çokluğunu da asi ruhuna bağlıyorum..

Ben sinema eleştirmeni değilim. Oyuncuları ya da konunun işlenişini fazlaca eleştiremem. Ancak; eğer ruhunuz bedeninize ve yaşadığınız şehre sığmıyorsa, eğer içinizde bir yerde herşeyi bırakıp bir sincap gibi yaşamaktan başka birşey düşünmeden nefes almak fikri uzaklara gitmek isteğiyle beliriyorsa bu filmi izleyin..
Filmde ünlü bir yazarın hastalığından dolayı az ömrü kaldığını öğrendiğinde, rüzgar nereden esiyorsa oraya savrulup yaşama yeniden tutunuşu anlatılıyor..
Başka bir bakış açısıyla bakarsak bizi hayata neyin bağladığını, neyin kopardığını çok ama çok iyi nitelememiz ve bizi hayattan koparanlardan kesin bir tavırla uzaklaşmamızı, hayata bağlayanlara ise güçle sarılmamızı öğütlüyor. Kendimize saygı ve sevgiyiyi esirgemeyelim diyor.
" öyle anlar vardır ki ömre bedel, kadınlar anlaşılmak için değil sevilmek için vardır" cümleleri filmde dikkatimi en çok çeken cümlelerdi.
Şizofren olan bazı yan karakterler bizleri topluma karşı daha anlayışlı olmaya çağırıyor...
Filmin sonu şaşırtıcı bir şekilde bitse de diyor ki ; gidenlere de selam olsun gelenlere de...
Arkadaşı da " bu ne ya " deyip parmağıyla karıncayı ezmiş ve garsona dönüp bağırarak kızacakken adam eliyle arkadaşına mani olmuş ve bir karınca için kimseyi kırmaya değmez demiş...."
Vesaire vesaire filmini izledim bu hafta, hikaye de orada anlatılıyor. Filme beklenen ilgi gösterilmemiş olacak ki girdiğim salonda hemen hemen kimse yoktu. Film bir Tunç BAŞARAN filmi. Tunç BAŞARAN ı uçurtmayı vurmasınlar film inden tanıyorum. Konu olarak çok duygusal konular seçmesini duygusallığına, filmleri içerisindeki hayatı sorgulayan karelerin çokluğunu da asi ruhuna bağlıyorum..

Ben sinema eleştirmeni değilim. Oyuncuları ya da konunun işlenişini fazlaca eleştiremem. Ancak; eğer ruhunuz bedeninize ve yaşadığınız şehre sığmıyorsa, eğer içinizde bir yerde herşeyi bırakıp bir sincap gibi yaşamaktan başka birşey düşünmeden nefes almak fikri uzaklara gitmek isteğiyle beliriyorsa bu filmi izleyin..
Filmde ünlü bir yazarın hastalığından dolayı az ömrü kaldığını öğrendiğinde, rüzgar nereden esiyorsa oraya savrulup yaşama yeniden tutunuşu anlatılıyor..
Başka bir bakış açısıyla bakarsak bizi hayata neyin bağladığını, neyin kopardığını çok ama çok iyi nitelememiz ve bizi hayattan koparanlardan kesin bir tavırla uzaklaşmamızı, hayata bağlayanlara ise güçle sarılmamızı öğütlüyor. Kendimize saygı ve sevgiyiyi esirgemeyelim diyor.
" öyle anlar vardır ki ömre bedel, kadınlar anlaşılmak için değil sevilmek için vardır" cümleleri filmde dikkatimi en çok çeken cümlelerdi.
Şizofren olan bazı yan karakterler bizleri topluma karşı daha anlayışlı olmaya çağırıyor...
Filmin sonu şaşırtıcı bir şekilde bitse de diyor ki ; gidenlere de selam olsun gelenlere de...
THOMAS ALVA EDİSON, BİLL GATES VS...
Ne düşünmüştür Edison, elektrik ampulü bulduğunda? Onlarca, yüzlerce deneme sonrasında elektrik ampulü bulduğunda ne hissetmiştir? “Oh be dünya varmış sonunda” mı demiştir? Yoksa tamam artık günlerce uyku uyuyup hayatımın geri kalanını boş boş geçirebilirim mi demiştir? Açıkçası ben böyle şeyler düşündüğünü sanmıyorum. Düşünmeden umursamadan yaşamayı kaç kişi başarabilir bilmiyorum ama akıllı insanın yapacağı bir iş olduğunu sanmıyorum.

Thomas Edison, zamanının büyük bir buluşuna imza attı. Ardından başka buluşlar, çeşitli çalışmalar yaptı. Neden durmadı? Kim bilir belki de zengin olmak istedi? Florida da aldığı bir arsanın yakınına Henry Ford taşındı ve ölene kadar arkadaş kaldılar. Peki zengin olsaydı acaba ne yapardı?
Bill Gates! Çağımızın en zengin iş adamı. Çok zor bir durum dünyanın en zengin iş adamı olmak. Kazandığınız paranın hiçbir zaman tamamını harcamayacağınız kesin. Paranızı fakirler için harcamak isteseniz bu sefer bunun tespitini yapmak imkansız olacak, ayrıca bu yolda sizi oyuna getirebilecek çok fazla insan çıkacaktır. Yok yok kesinlikle çok zor bir durum. İş hayatı olarak da zor. Kazancınız çok büyükse kaybetmeye başladığınızda da çok büyük kaybedersiniz. Bu yüzden ticari olarak rakibiniz olanlara karşı mutlaka ayakta kalmak zorundasınız.
Bill Gates! Yardımsever iş adamı. Ne yapıyor acaba hayatını nasıl geçiriyor? Bill Gates bir çok yardım projesine imza atmış şimdiye kadar. En son olarak zengin bir topluluğa yaptığı şakayla gündeme geldi. Konuşmasının yarısında masada duran kavanozu aldı ve "sıtma sivrisineklerle yayılır" deyip dünyada sıtmaya ayrılan paranın kelliğe ayrılan paradan daha az olduğunu söyledi, kavanozdaki sivrisinekleri salona bırakırken neden hep fakirler sıtmadan ölsün ki sözleri çıktı ağzından. Bir çok kişi çok korktu. Sivrisineklerin virüslü olmadıklarını öğrendiklerinde, ancak sakinleşebildiler.
Thomas Edison belki zengin olmak için çok çalıştı. Bill Gates zengin oldu ama bu seferde kendine başka bir amaç buldu insanlığa hizmet etme gayesi edindi.
Başarmak istiyoruz, doğamız gereği, başardıkça yeni hedefler belirliyoruz daha çok başarmak istiyoruz..

Thomas Edison, zamanının büyük bir buluşuna imza attı. Ardından başka buluşlar, çeşitli çalışmalar yaptı. Neden durmadı? Kim bilir belki de zengin olmak istedi? Florida da aldığı bir arsanın yakınına Henry Ford taşındı ve ölene kadar arkadaş kaldılar. Peki zengin olsaydı acaba ne yapardı?
Bill Gates! Çağımızın en zengin iş adamı. Çok zor bir durum dünyanın en zengin iş adamı olmak. Kazandığınız paranın hiçbir zaman tamamını harcamayacağınız kesin. Paranızı fakirler için harcamak isteseniz bu sefer bunun tespitini yapmak imkansız olacak, ayrıca bu yolda sizi oyuna getirebilecek çok fazla insan çıkacaktır. Yok yok kesinlikle çok zor bir durum. İş hayatı olarak da zor. Kazancınız çok büyükse kaybetmeye başladığınızda da çok büyük kaybedersiniz. Bu yüzden ticari olarak rakibiniz olanlara karşı mutlaka ayakta kalmak zorundasınız.
Bill Gates! Yardımsever iş adamı. Ne yapıyor acaba hayatını nasıl geçiriyor? Bill Gates bir çok yardım projesine imza atmış şimdiye kadar. En son olarak zengin bir topluluğa yaptığı şakayla gündeme geldi. Konuşmasının yarısında masada duran kavanozu aldı ve "sıtma sivrisineklerle yayılır" deyip dünyada sıtmaya ayrılan paranın kelliğe ayrılan paradan daha az olduğunu söyledi, kavanozdaki sivrisinekleri salona bırakırken neden hep fakirler sıtmadan ölsün ki sözleri çıktı ağzından. Bir çok kişi çok korktu. Sivrisineklerin virüslü olmadıklarını öğrendiklerinde, ancak sakinleşebildiler.
Thomas Edison belki zengin olmak için çok çalıştı. Bill Gates zengin oldu ama bu seferde kendine başka bir amaç buldu insanlığa hizmet etme gayesi edindi.
Başarmak istiyoruz, doğamız gereği, başardıkça yeni hedefler belirliyoruz daha çok başarmak istiyoruz..
9 Mart 2009 Pazartesi
HAYAT HEPİMİZİN ANLADIĞI KADAR
-merhaba
-merhaba
-naber
-iyi, senden naber?
-benden de iyi...
iyi... ama neye göre iyi? Hem sonra ne kadar iyi? İyi kavramı içinde zamanda içeriyor. Belli bir zamandır iyi denilmek isteniliyor. Peki ama iyi demek ne demek? Bir kısım insan için ay sonunu getirebilmek demek iken bir kısım insan için servetinden hiç para kaybetmemiş olmak demek. Bazıları için aile içinde problem yaşamıyor olmak demek iken bazıları için artık bir aile yolunda ilerliyorum demek... Herkes aynı okyanusda belki ama herkes farklı gemide bu yüzden iyi demek daha kimbilir hangi hikayelerinde özeti demek...
İyi kelimesini önemsiyorum. Bir kere insan naber sorusuna iyi diyerek cevap verebiliyorsa hayata pozitif bakabiliyor demektir. Şimdiye kadar kurtardım şimdiden sonra da kurtarmayı umut ediyorum demek istemektedir. Çoğu insan bu tarz cumleleri ve kelimeleri önemsemeden alışkanlık edindiği için söyler. Biliyorum çoğu kez farkında olmadan iyi demiş bulunuyoruz bu yüzden eğer ki gerçekten iyi değilsek ses tonumuz bizi ele verir. Ama olsun sonuçta eğer iyi demişsek bir umut vardır.
Bazen, herşey kötü de gidebilir. Ama şunu gördüm ki hiç birşey daima iyi veya kötü gitmez. İnsanlar hayati ihtiyaçlarını karşılayamıyorlarsa birşey gerçekten kötü gidiyordur ama hayati kelimesi de çoğu zaman, anlamını bulunduğu koşullara göre alıyor. İşte bu yüzden herkes kendi gemisinin kaptanı. kimine göre ekmek hayati bir ihtiyaçken kimine göre içinde yıllardır yazdığı yazılar bulunan bilgisayar...
Sonuç olarak, bugün daha önce hiç olmadığı kadar güzel doğan bu güneş bundan sonra da hep parlayacak mı bilemiyorum ama biliyorum ki nefes aldığım sürece ruhum bir çok farklı durumla karşı karşıya kalacak, çok zor durumlara da gireceğim belki bunalımlara da, ama hepsi güneşin ışıklarıyla dağılacak.
-merhaba
-naber
-iyi, senden naber?
-benden de iyi...
iyi... ama neye göre iyi? Hem sonra ne kadar iyi? İyi kavramı içinde zamanda içeriyor. Belli bir zamandır iyi denilmek isteniliyor. Peki ama iyi demek ne demek? Bir kısım insan için ay sonunu getirebilmek demek iken bir kısım insan için servetinden hiç para kaybetmemiş olmak demek. Bazıları için aile içinde problem yaşamıyor olmak demek iken bazıları için artık bir aile yolunda ilerliyorum demek... Herkes aynı okyanusda belki ama herkes farklı gemide bu yüzden iyi demek daha kimbilir hangi hikayelerinde özeti demek...
İyi kelimesini önemsiyorum. Bir kere insan naber sorusuna iyi diyerek cevap verebiliyorsa hayata pozitif bakabiliyor demektir. Şimdiye kadar kurtardım şimdiden sonra da kurtarmayı umut ediyorum demek istemektedir. Çoğu insan bu tarz cumleleri ve kelimeleri önemsemeden alışkanlık edindiği için söyler. Biliyorum çoğu kez farkında olmadan iyi demiş bulunuyoruz bu yüzden eğer ki gerçekten iyi değilsek ses tonumuz bizi ele verir. Ama olsun sonuçta eğer iyi demişsek bir umut vardır.
Bazen, herşey kötü de gidebilir. Ama şunu gördüm ki hiç birşey daima iyi veya kötü gitmez. İnsanlar hayati ihtiyaçlarını karşılayamıyorlarsa birşey gerçekten kötü gidiyordur ama hayati kelimesi de çoğu zaman, anlamını bulunduğu koşullara göre alıyor. İşte bu yüzden herkes kendi gemisinin kaptanı. kimine göre ekmek hayati bir ihtiyaçken kimine göre içinde yıllardır yazdığı yazılar bulunan bilgisayar...
Sonuç olarak, bugün daha önce hiç olmadığı kadar güzel doğan bu güneş bundan sonra da hep parlayacak mı bilemiyorum ama biliyorum ki nefes aldığım sürece ruhum bir çok farklı durumla karşı karşıya kalacak, çok zor durumlara da gireceğim belki bunalımlara da, ama hepsi güneşin ışıklarıyla dağılacak.
ROMANTİK
"İNANÇ PERDESİ NE KADAR KALINSA, AKIL GÜNEŞİ O KADAR GEÇ DOĞAR"
İki yakın arkadaş olan Gökhan ile Ömer, çok güzel ve bir o kadar da gizemli bir kızla tanışırlar. Yasemin ismindeki bu kız ağzından tek bir kelime dahi çıkmayan, sessiz ve çok ilginç bir karakterdir. Zor olansa, bu iki yakın arkadaşın da aynı kıza karşı duygusal bir şeyler hissetmeye başlamasıdır.
Bir gün bir cinayet olayına istemeden karışan Ömer, kaçmak zorunda kalır. Uzak kaldığı süre boyunca Yasemin e mektuplar yazar ancak bunları doğrudan gönderemeyeceği için arkadaşı gökhana gönderir ve onun mektupları Yasemin e ilettiğini düşünür. oysaki gönderdiği mektupların Gökhan tarafından Yasemin'e ulaştırılmadığından habersizdir ve yinede aşkını içinde büyütür. Gökhan ise bu arada fırsatı değerlendirmekte gecikmez, Yaseminle bir birliktelik yaşayıp nişanlanır ve kısa sürede evlenmeye karar verirler.
Şu ana kadar okuduklarınızı boşverin! Aslında Romantik hiç de burda yazılan gibi bir film değil. Kahramanımız, bir kıza aşık olur; onun mutlu olmasını dilerken aşıkları ayırmaya çalışan bir kötü adamla tanışırız. Ama birden film başka bir hal alır ve durum değişir. asıl kahramanımızı bırakarak kötü adamın peşine takılırız. Artık kahramanımız kötü adamdır. Şimdi de sıra onun öyküsü ile tanışmaktır.
YA HEP İNANDIĞIN ŞEY GERÇEK DEĞİLSE!
film bu cümleyi anlatıyor hatta daha da öteye gidip yaşatıyor. film boyunca izleyenlere farklı farklı kurgular düşletiyor ama sonrasında hepsinden öteye gidiyor. izlemediyseniz mutlaka izleyin.
film müzikleri çok güzel olmuş. pamela dan sensiz saadet neymiş isimli şarkıyı dinlemek çok etkileyiciydi. teomanın sonbahar isimli şarkısınıda çok mükemmel bulduğumu söylemeden geçemeyeceğim....
İki yakın arkadaş olan Gökhan ile Ömer, çok güzel ve bir o kadar da gizemli bir kızla tanışırlar. Yasemin ismindeki bu kız ağzından tek bir kelime dahi çıkmayan, sessiz ve çok ilginç bir karakterdir. Zor olansa, bu iki yakın arkadaşın da aynı kıza karşı duygusal bir şeyler hissetmeye başlamasıdır.
Bir gün bir cinayet olayına istemeden karışan Ömer, kaçmak zorunda kalır. Uzak kaldığı süre boyunca Yasemin e mektuplar yazar ancak bunları doğrudan gönderemeyeceği için arkadaşı gökhana gönderir ve onun mektupları Yasemin e ilettiğini düşünür. oysaki gönderdiği mektupların Gökhan tarafından Yasemin'e ulaştırılmadığından habersizdir ve yinede aşkını içinde büyütür. Gökhan ise bu arada fırsatı değerlendirmekte gecikmez, Yaseminle bir birliktelik yaşayıp nişanlanır ve kısa sürede evlenmeye karar verirler.
Şu ana kadar okuduklarınızı boşverin! Aslında Romantik hiç de burda yazılan gibi bir film değil. Kahramanımız, bir kıza aşık olur; onun mutlu olmasını dilerken aşıkları ayırmaya çalışan bir kötü adamla tanışırız. Ama birden film başka bir hal alır ve durum değişir. asıl kahramanımızı bırakarak kötü adamın peşine takılırız. Artık kahramanımız kötü adamdır. Şimdi de sıra onun öyküsü ile tanışmaktır.
YA HEP İNANDIĞIN ŞEY GERÇEK DEĞİLSE!
film bu cümleyi anlatıyor hatta daha da öteye gidip yaşatıyor. film boyunca izleyenlere farklı farklı kurgular düşletiyor ama sonrasında hepsinden öteye gidiyor. izlemediyseniz mutlaka izleyin.
film müzikleri çok güzel olmuş. pamela dan sensiz saadet neymiş isimli şarkıyı dinlemek çok etkileyiciydi. teomanın sonbahar isimli şarkısınıda çok mükemmel bulduğumu söylemeden geçemeyeceğim....
8 Mart 2009 Pazar
MOR İĞNELER GELDİ
[gallery]
Kadınlar yeniden mor iğneleri ile gezmeye başladı. 20 yıl önce yapılan mor iğne eylemleri 11 ocakta yeniden başladı.
kadınları belli saatlerde dışarı çıkamamaya belli sokaklarda yürümemeye iten korku bir çok erkek tarafından etrafa yayılıyor. bu duruma daha fazla seyirci kalmak ve daha fazla kısıtlamalara maruz kalmak istemeyen kadınlar özgürlükleri için haykırıyorlar. " HİÇBİR TACİZCİ KENDİSİNDEN KİBARCA RİCA EDİLDİ DİYE TACİZİNDEN VAZGEÇMEYECEĞİNDEN GÖZLERİ YUMUK ERKEK ADALETİNE SESLERİNİ YÜKSELTİYORLAR; KADINLAR ARTIK MOR İĞNELİ ÇANTALARIYLA SOKAĞA ÇIKIYOR... GELENEKSEL YILBAŞI TACİZİ GÖRÜNTÜLERİYLE HATIRLADIĞIMIZ OTOBÜS ANILARIMIZ, MEMELERİMİZE BİZİM DIŞIMIZDA İKİ AYRI KADIN MUAMELESİ YAPANLARIN GÖZLERİNDEN AKAN SALYALAR, KALÇALARIMIZA YAPIŞMIŞ KÜFÜRLÜ SÖZLER, ERKEK OTURUŞU DENİLEN KIYAĞIN KADINLAR AÇISINDAN BACAKLA BACAK OKŞAMAYA VARAN SALDIRILARA DÖNÜŞMESİ VE TABİİ FOTOGRAFLARDA GÖRDÜĞÜMÜZ EN GİZEMLİ SOKAKLARIN KÖŞELERİNDE DİKİLEN TACİZCİLER, ÇETREFİLLİ YOLLAR*... "
Açıkcası bu hareketlerinin kısa sürede sonuç vereceğine inancım yok. Belki tacizciler bu hareketi dikkate almayacak bile. Ancak kadınlar açısından baktığımda çok önemli buluyorum. çünkü kadınlar sokaklarda yaşadıkları tacize bireysel olarak ne kadar tepki verseler de bir anlamı olmuyor. Bu tarz konuları yakınları ile konuşmaya da çekiniyorlar. bunun sebebi birçok insanın taciz olayında her zaman kadınların da suçlu olduğunu hatta çoğu zaman en çok onların suçlu olduğunu düşünmesi. "dişi köpek kuyruk sallamasa erkek köpek..." sözüyle tacizcileri savunanlar bile var. Oysa bu tip birlikte karşı çıkışlar toplumsal olarak sindirdiğimiz "kadınların o saatte sokakta bulunmasının tacizi haklı çıkarması" gibi söylemleri zamanla değiştirebilir. Kimbilir bir gün kadınlara " bunu giyme, şu sokaktan geçme, şöyle davranma, camdan dışarıya bakma " gibi öğütler vererek kadını tacizden korumaya çalışıp bu hareketleri yapmadığını gördüğü kadınları taciz etmeyi mantığına ve vicdanına sığdırabilenler ya da bu durumlarda tacizin haklı olduğunu düşünenler kendilerini de eleştirebilirler. İnsanlar karşı cinslerine daha fazla saygı duymaları gerektiğini zamanla fark edebilirler.zamanla...
SON SÖZ: Bu dünya hepimizin diyebilmek için içe kapatmaya ve karanlıkta siyahlarla yaşatmaya gerek yok, açalım beyinlerimizi aydınlıklara, kafalarımız günışığında kalsın ki birlikte öğrenelim sevgiyi ve saygıyı.
*alıntıdır kaynak: www.morigne.blogspot.com
Kadınlar yeniden mor iğneleri ile gezmeye başladı. 20 yıl önce yapılan mor iğne eylemleri 11 ocakta yeniden başladı.
kadınları belli saatlerde dışarı çıkamamaya belli sokaklarda yürümemeye iten korku bir çok erkek tarafından etrafa yayılıyor. bu duruma daha fazla seyirci kalmak ve daha fazla kısıtlamalara maruz kalmak istemeyen kadınlar özgürlükleri için haykırıyorlar. " HİÇBİR TACİZCİ KENDİSİNDEN KİBARCA RİCA EDİLDİ DİYE TACİZİNDEN VAZGEÇMEYECEĞİNDEN GÖZLERİ YUMUK ERKEK ADALETİNE SESLERİNİ YÜKSELTİYORLAR; KADINLAR ARTIK MOR İĞNELİ ÇANTALARIYLA SOKAĞA ÇIKIYOR... GELENEKSEL YILBAŞI TACİZİ GÖRÜNTÜLERİYLE HATIRLADIĞIMIZ OTOBÜS ANILARIMIZ, MEMELERİMİZE BİZİM DIŞIMIZDA İKİ AYRI KADIN MUAMELESİ YAPANLARIN GÖZLERİNDEN AKAN SALYALAR, KALÇALARIMIZA YAPIŞMIŞ KÜFÜRLÜ SÖZLER, ERKEK OTURUŞU DENİLEN KIYAĞIN KADINLAR AÇISINDAN BACAKLA BACAK OKŞAMAYA VARAN SALDIRILARA DÖNÜŞMESİ VE TABİİ FOTOGRAFLARDA GÖRDÜĞÜMÜZ EN GİZEMLİ SOKAKLARIN KÖŞELERİNDE DİKİLEN TACİZCİLER, ÇETREFİLLİ YOLLAR*... "
Açıkcası bu hareketlerinin kısa sürede sonuç vereceğine inancım yok. Belki tacizciler bu hareketi dikkate almayacak bile. Ancak kadınlar açısından baktığımda çok önemli buluyorum. çünkü kadınlar sokaklarda yaşadıkları tacize bireysel olarak ne kadar tepki verseler de bir anlamı olmuyor. Bu tarz konuları yakınları ile konuşmaya da çekiniyorlar. bunun sebebi birçok insanın taciz olayında her zaman kadınların da suçlu olduğunu hatta çoğu zaman en çok onların suçlu olduğunu düşünmesi. "dişi köpek kuyruk sallamasa erkek köpek..." sözüyle tacizcileri savunanlar bile var. Oysa bu tip birlikte karşı çıkışlar toplumsal olarak sindirdiğimiz "kadınların o saatte sokakta bulunmasının tacizi haklı çıkarması" gibi söylemleri zamanla değiştirebilir. Kimbilir bir gün kadınlara " bunu giyme, şu sokaktan geçme, şöyle davranma, camdan dışarıya bakma " gibi öğütler vererek kadını tacizden korumaya çalışıp bu hareketleri yapmadığını gördüğü kadınları taciz etmeyi mantığına ve vicdanına sığdırabilenler ya da bu durumlarda tacizin haklı olduğunu düşünenler kendilerini de eleştirebilirler. İnsanlar karşı cinslerine daha fazla saygı duymaları gerektiğini zamanla fark edebilirler.zamanla...
SON SÖZ: Bu dünya hepimizin diyebilmek için içe kapatmaya ve karanlıkta siyahlarla yaşatmaya gerek yok, açalım beyinlerimizi aydınlıklara, kafalarımız günışığında kalsın ki birlikte öğrenelim sevgiyi ve saygıyı.
*alıntıdır kaynak: www.morigne.blogspot.com
YABANCININ GÖZLERİ
Herkes aynı yere baksa aynı şeyi görür mü? Herkes farklı gözlerle aynı yerlerde farklı şeyler görür. Neden başkalarını anlamakta bu kadar zorlanıyoruz sanıyorsun? küçük bir çöp kutusuna bakan biri karnını doyuracak bir şey var mı ( gerçekten var böyle insanlar ) diye aklından geçirip açlık hissederken bir diğeri çöpünü atacağı bir kutu diye bakıp, üzerindeki pislikten kurtulma hissini hissetmektedir.
İnsanlar en çok ergenlik çağlarında başkalarının gözüyle bakmakta; ama o da başkalarının başka olaylara bakışını değerlendirmek için değil kendilerinin nasıl algıladıklarını öğrenmek için. Kendi dış görünüşlerine ve ruh hallerine alışmaya çalışırken topluma karşı ne kadar absürd bir tutum içinde olup olamadıklarını anlamak için. Ergenleri bir kenara bırakalım kendi sorunlarıyla, peki ya yetişkinler? Başkasının gözleriyle bakmak geçer mi içinizden?
Empati, bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamasıdır. Günümüzde "empati" denildiğinde akla Carl Rogers gelir. Bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecine "empati" adı verilir. Yani 3 aşamalı bir süreçtir empati. bunlar
1) Kişisnin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması.
Her insan dünyayı farklı algılar. Empatinin bu basamağında karşımızdaki kişi gibi dünyayı algılamamız gerekiyor. Onun gördüğü şekliylele görmeliyiz nesneleri, olayları.
2) O kişinin duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi.
burda bahsedilen iki durum var. Biri bilişsel olarak o kişinin düşüncelerini anlamak. Herhangi konudaki düşüncelerinin ne olduğunu bilebilmek. ikinci durum ise duyusaldır. O kişinin duygularını anlayabilmektir. Sadece düşüncelerini anlamak yetmez, aynı zamanda neler hissettiğini yani duygularını da anlamalıyız empati yapmış olmak için.
3) Anlayıp hissettiği duygu ve düşünceleri ona iletmesi.
Yani sadece karşımızdaki kişinin duygu ve düşüncelerini anlamak yetmez. Aynı zamanda bunu kendisine de anlatmamız gerekir. Araştırmalar empatinin bu basamağının yapılmakta çok zorlanılan basamağı olduğunu göstermiştir... Örneğin; Bir sıkıntımız olduğunda, bizimle konuşan kişi, dostça bir gülümsemeyle kolumuza dokunup sıkıntımızı sözelleştirirse, örneğin "son günlerde çok bunalmışsın" derse, rahatladığımızı hissedebiliriz...
Bu günlerde insanları anlamaya çalışıyorum, görüşlerdeyim bütün gözlerde.
İnsanlar en çok ergenlik çağlarında başkalarının gözüyle bakmakta; ama o da başkalarının başka olaylara bakışını değerlendirmek için değil kendilerinin nasıl algıladıklarını öğrenmek için. Kendi dış görünüşlerine ve ruh hallerine alışmaya çalışırken topluma karşı ne kadar absürd bir tutum içinde olup olamadıklarını anlamak için. Ergenleri bir kenara bırakalım kendi sorunlarıyla, peki ya yetişkinler? Başkasının gözleriyle bakmak geçer mi içinizden?
Empati, bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamasıdır. Günümüzde "empati" denildiğinde akla Carl Rogers gelir. Bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecine "empati" adı verilir. Yani 3 aşamalı bir süreçtir empati. bunlar
1) Kişisnin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması.
Her insan dünyayı farklı algılar. Empatinin bu basamağında karşımızdaki kişi gibi dünyayı algılamamız gerekiyor. Onun gördüğü şekliylele görmeliyiz nesneleri, olayları.
2) O kişinin duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi.
burda bahsedilen iki durum var. Biri bilişsel olarak o kişinin düşüncelerini anlamak. Herhangi konudaki düşüncelerinin ne olduğunu bilebilmek. ikinci durum ise duyusaldır. O kişinin duygularını anlayabilmektir. Sadece düşüncelerini anlamak yetmez, aynı zamanda neler hissettiğini yani duygularını da anlamalıyız empati yapmış olmak için.
3) Anlayıp hissettiği duygu ve düşünceleri ona iletmesi.
Yani sadece karşımızdaki kişinin duygu ve düşüncelerini anlamak yetmez. Aynı zamanda bunu kendisine de anlatmamız gerekir. Araştırmalar empatinin bu basamağının yapılmakta çok zorlanılan basamağı olduğunu göstermiştir... Örneğin; Bir sıkıntımız olduğunda, bizimle konuşan kişi, dostça bir gülümsemeyle kolumuza dokunup sıkıntımızı sözelleştirirse, örneğin "son günlerde çok bunalmışsın" derse, rahatladığımızı hissedebiliriz...
Bu günlerde insanları anlamaya çalışıyorum, görüşlerdeyim bütün gözlerde.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)