13 Ekim 2014 Pazartesi

PEŞİMİZDELER, SAKLANIN!

Okula her zaman elimde çantamla yürüyerek giderim.  2 km' lik yol bana her zaman yakın gelmiştir ayrıca her gün yürüyüş yapmakta beni zinde tutar. Ancak bir gün bu yolun bana zehir olacağını nerden bilebilirdim ki?

Öğrencilerin her zaman ki haylazlıklarıyla geçen bir günün ardından eve gitmek için okuldan çıktığımda takip edildiğimi hissettim. Birkaç sefer arkama dönmüşsem de kimse dikkatimi çekmedi. Hem zaten İstanbul gibi koca bir şehirde, bunca kalabalığın içinde insan takip edildiğini gerçekten çok zor anlar. Birkaç yüz metre ilerledikten sonra içimdeki kuşku büyümeye başladı. Öğrencilerimin yaptığı haylazlıkları düşünmeye başladım, acaba kızdığım ya da düşük not verdiğim öğrencilerden biri mi beni kafasına takmıştı yoksa böyle bir öğrencinin bir yakını mı? Bugün 4 sınıfın yazılı sonuçlarını okumuştum. Düşük not alan  7-8 tane öğrencim vardı ama onlardan böyle şeyler beklemiyordum. Aklıma geçen hafta arkadaşıyla kavga ederken bulduğum Metin geldi. 8. sınıf öğrencisiydi. Ergenliğin en zor dönemlerinden geçmeleri bir yana, sınıfça okuldaki en büyük öğrenciler olmaları da bazı yanlışlar yapmalarını kolaylaştırıyordu. Kavgayı ayırırken biraz kızmıştım ama sonrasında konuşmuş ve anlaşmıştık. Yine de eğer takip ediliyorsam ondan şüphelenmeliyim sanırım.

Yolumun yarısında bir markete girdim. Bu büyük markete peşim sıra girenleri gözetleyerek gerçeği görebilirim diye düşündüm. Markette yaklaşık 10 dk oyalandım. Bir yandan da evimin alışverişini yapıyordum. Bu 10 dk boyunca şüpheli hiç kimse markete girmedi. Bu beni rahatlattı ve içim rahat bir şekilde marketten çıktım.

İçim rahatladıkça huzur buluyordum. Ancak bu durum çok uzun sürmedi. Tam da marketten çıktığım vakit karşıdaki kaldırımda bir sokak lambasına yaslanmış sigara içen birini gördüm. Etrafı gözetliyordu ve ben çıkınca bana döndü bir an göz göze geldik. Sigarasını atıp karşı kaldırımda benim gittiğim yöne doğru yürümeye başladı. Bir taksi tutup evime gitmeye kalkışsam kısa mesafe diye hiçbir taksici beni kabul etmeyecekti ve taksicilerle tartışmak zorunda kalacaktım hem elimdekileri bahane edecek kadar da fazla malzemem yoktu. Adımlarımı hızlı hızlı atmaya başladım. Neyse ki yolun bundan sonraki kısmı daha çok yokuş aşağı inilecek şekildeydi. Göz ucuyla adamı izliyordum. Sık sık ve göstere göstere bana bakıyordu. Bir an eve girmek belki de çözüm değil diye düşündüm ama sonra vazgeçtim eve gelirse kapıyı açmaz ve polisi arardım hemen.

10689590_952582854768452_8597491077741523224_n Evime yaklaşık 20 metre kala başımı çevirerek ona baktım yine göz göze geldik ancak bu sefer belindeki silahı gördüm. İşte bu çok kötüydü belki de beni öldürmeye kalkışacak kadar psikopat birisiydi. Elimdekiler, çantam dahil yere düştü koşmaya başladığımda. Çok korkmuştum. Yıllar öncesinde öğretmenini görünce titreyen, saygıda haşa kusur işlemeyen öğrenciler yerine artık öğretmenini öldürmek isteyen öğrenciler mi vardı yani, bütün öğrencilerimiz canımızı yakmak için peşimizdeler mi yoksa, saklanalım mı? Aklımı kaçırmak üzereydim. Eve koşarak geldiğimi camdan gören karım şaşırmış olacak ki kapıyı açmıştı ben eve girene kadar. Hemen kapıyı kilitledim ve telefona sarıldım. Polislere durumu anlatırken bir yandan perdeyi aralıyor ve sokağın başında bekleyen kişiyi tarif ediyordum. Karım ise arkamdan bakıyor ve hayretler içerisinde ağzını tutuyordu. Bana orda kimse yok dedi. Telefon elimde şaşıp kaldım. Telefonu kapattım, karıma anlattım, işte şurada köşede bıyıklı zayıf ve orta boylu bir adam görmüyor musun işte şurada bak belinde silahı bile var beni bekliyor. Metin' e çok benziyor bence kesin Metin bunu sardı başıma diye anlatırken karım dışarıya bakıyor sonra da bana bakıyordu. Birden ağlamaya başladı. Orada kimse yok deyip duruyordu. Adam camdan baktığımızı görecek diye korkup içeriye çektim onu da. Polisi beklemeye başladık. Ve polis geldiğinde kapıya çıkıp onlara da anlattım ama onlarda görmüyordu. Bu inanılır gibi değildi. Yanına gitmeye başladığımızda ise adam polisleri görüp kaçmıştı ama ısrarla bana orada kimse yok diyorlardı.

Aslında bu anlattıklarım basit bir hikaye. Öyle bir hastalık düşünün ki hasta olduğunuzu anladığınızda inandığınız, gördüğünüz, işittiğiniz şeyin bir hayal olduğu ortaya çıkıyor. Öyle bir hastalık düşünün ki her şeye şüphe ile bakmaya başlıyorsunuz. Bahsettiğimiz bu hastalık: Şizofreni.

Şizofreni hastalarının topluma kazandırılması ve tedavi görmelerinin önündeki en önemli engeller; damgalanma, önyargılar ve ayrımcılıktır. Bu engellerden dolayı bir çok hasta tedavi bile olamamakta. Şizofreni hastalarının yardımınıza ihtiyacı var. Dünya sağlık örgütünün raporuna göre ülkemizde 500 bin şizofreni hastası varmış. Onları toplumumuzdan uzak tutmamalıyız. Bırakın ellerimizden tutsunlar.
*Fotoğraf: Zeynep MERDAN

21 Eylül 2014 Pazar

Evde hayvan beslemeyin, hatta sokakta bile...

Evde hayvan beslenir mi hiç kuzum? Mesela kedi veya köpek asla beslemeyin. İşi abartıp hamster yani bildiğin fare besleyenler var. Ya hu mikrop yuvası bunlar. Tüy kaçar ciğerlerine hasta olursun. Evde beslemeyi geçtim aman diyeyim bahçe de falan da besleme. Bunlar affedersin pislerler sonra bulaşır her yerlerine ve o halleriyle gelip senin üzerine atlarlar, hastalık yuvası anlayacağın. Hem hiç mi duymadın sen köpek giren eve melek girmezmiş. O zaman sen evde kedi, kuş, hamster gibi hayvanları da besleme işi garantiye al.

Görüyorsun sende hayvan besleyenlerin hallerini değil mi? Evlerine misafir bile alamıyorlar zaten misafir olarak da kimse gitmek istemiyor. Sürekli üzerine atlayan seni oyun arkadaşı sanan ve ne yapacağı belli olmayan bir köpeğin bulunduğu eve kim misafir olmak ister ki? Ya da arkadaşına evimde bir fare var gel sana da göstereyim mi diyorsun sen? Ama en önemlisi çocuklarımızı bu gibi hayvanlardan uzak tutalım. Malum onlar çok daha hassaslar değil mi? Hadi her şeyi göze alıp bir köpek besledik ama bir gün çocuğumuz olursa köpeğimizi hemen kapı dışarı atalım mesela. Bununla birlikte çocuğumuz yanımızdayken sigara içmekten hiç çekinmeyelim ya da yüksek sesle tartışmaktan ya da evde kablosuz modem, cep telefonu, bilgisayar veya televizyon gibi radyasyon yayan cihazlar kullanmaktan hiç çekinmeyelim...

kid-friendly-dogsKöyden kente göçtüğümüz yıllarda koptu hayvanlarla olan bağımız. İneğimizi, tavuğumuzu, köpeğimizi, kedimizi kısacası ne kadar hayvanımız varsa hepsini bıraktık ve kaçtık daha uygar olduğuna inandığımız soğuk, kalabalık, ağaçsız ve betonarme şehir hayatına. Artık güçlü ve hızlı bir atın aynı zamanda ne kadar sadık ve duygusal olabileceğini bilmiyoruz. Bir hayvanla duygusal bir bağ kurmuyor, bir hayvanı sahiplenmiyoruz. Şimdilerdeyse atlara ne kadar uzak kaldıysak; kedi ve köpeklere de uzak kalmaya başladık. O kadar ki sokak hayvanlarına bile tahammülümüz yok. Gördüğümüz yerde saldıracak sanıp taş atıyoruz, kovalıyoruz ve hayvanları rahatsız edecek her ne kadar hareket varsa yapıyoruz. Sonra aynı hayvan şanslı olup da ölmemişse -kim bilir belki bir ayağı sakat kurtulmuştur ya da bir gözü kör- etrafına saldırıyor ve kaçınılmaz sonla karşılaşıyoruz: İnsanlar belediyelerden ölüm fermanları çıkarmaya çalışıyorlar. Halbuki hayvanlara, özellikle de sokak hayvanlarına, hayatımızda yer vermek ve onların yaşamalarına yardımcı olmak çok güzel sonuçlar doğurabilir. Mesela esnaflar kapılarının önlerinde hayvan görmek istemiyorlar, oysa sevmeyi ve beslemeyi seçseler, sadece bir kap suyun bile ne kadar sadık ve kıymetli bir dost olarak geri döneceğini anlasalar, çocuklarına hayvan sevgisi aşılasalar ne kadar güzel olur.

Yapılan araştırmalar hayvanlarla iletişim kuran öğrencilerin gelişen iletişim yetenekleri sayesinde okul yaşamları boyunca ezberci değil irdeleyen ve anlayan bireyler olarak yetiştiklerini göstermektedir. Misal bir köpekle birlikte büyümek sürekli bir deneysellik katabilir yaşamınıza. Köpeğinizin nasıl öğrendiğini deneyerek öğrenirsiniz, davranış bozuklukları olduğunda araştırarak çözümler bulmaya çalışırsınız. Doğayı anlama becerileriniz gelişir.

Köyden kente göçte hayvanlarla iletişim kurma becerilerimizi yitirmemizin yanında, hayvanlara düşman bir nesil de yetiştirmeye başladık. Çocuklarımızı daha çok küçükken hayvanlara karşı dolduruşa getiriyoruz. Daha çok küçükken çocuklarımız "ısıracak seni sakın o köpeğe yaklaşma" sözlerimizle karşılaşıyorlar ve sokakta gördükleri köpeklere taş atar duruma geliyorlar, büyüdükçe hayvanlara sevgi duymaya değil, eziyet etmeye başlıyorlar. Oysa şöyle bir şey duydunuz mu hiç "Allah der ki; hayvanlar benim sessiz kullarımdır, şimdi zulme susuyorlar ama hesap günü konuşacaklar"…

Peki Kağıthane'nin Hamidiye mahallesinde yaşanan tecavüz olayını duyduğunuzda üzülmediniz mi?

8 Haziran 2014 Pazar

Bir Deli Çınar

1505641_783928494969083_1796252518_n

Bir çınar kadar güçlü kök salamadı toprağına; payına düşen, rüzgarlarda ıslıklarla dans etmek değilmiş ama bir çınar olsaydı eğer sadece küçük çocukların değil koca koca adamlarında kitaplar okuduğu bir sığınak olurdu ya da yanı başında sakladığı ve ismini verdiği köy kahvehanesinin sıcağından kaçıp gölgesine gelen, her gün ne olacak bu Türkiye'nin hali muhabbetlerini şeker misali demli çayına katık eden Anadolu'nun saf, temiz, iyi kalpli insanlarının bir araya geldiği bir durak ya da yaşadığı köyü emperyalizmin kanlı avuçlarına vermemek için inançla, korkusuzca, kimi zaman güçlükle ve güçsüzce kimi zamanda inadına sahip olmadıkları ama sahip olduklarına inandıkları bir güçle savaşan bir kaç hayalperestin karargahı...