25 Haziran 2012 Pazartesi

Seyr-i İstanbul

Artık bir klasik haline dönmüş İstanbul gezmelerimizde bu hafta Sapphire' e düştü yolumuz. O istanbul' un en yüksek binası. Bizlere eşsiz bir manzara sunuyor. Anadolu yakasından buraya gitmenin en kestirme yolu; önce metrobüsle Mecidiyeköy' e gitmek ardından da,  metroyla 4. Levent' e geçmek. 4. Levent' e geldiğinizde metronun çeliktepe çıkışından çıkarsanız Sapphire' in içine giden bir çıkış bulacaksınız. Restoranların bulunduğu bir katla sizi karşılayacak Sapphire. İçerisinde 4 katlı bir alış-veriş merkezi bulunmakta. Benim için dikkat çekici olan bir özellikten bahsetmek istiyorum. Normalde aynı koridorun sonunda karşılıklı olan tuvaletler bu binada farklı dizayn edilmiş. Biri sağ taraftaki dükkanların yanındaki koridorun sonunda, diğeri sol taraftaki dükkanların yanındaki koridorun sonunda.

Binanın en altında bir bal mumu müzesi var. Müzedeki heykellerin hepsi Rus heykeltıraşlar tarafından oluşturulmuş. Rusya'nın St. Petersburg bölgesindeki bal mumu müzesinden getirilen heykeller bir kaç bölüme ayrılmış. İlk bölümde Osmanlı Padişahları ve Rus tarihinden önemli insanlarla tarihi bir serüvene katılıyorsunuz.


Üzerinde yaşadığımız bu değerli toprakları belkide ona borçluyuz. Türklere anadolunun kapısını açan Alp Arslan.



Avrupa' da Avicenna olarak tanınan; İbni Sina. Kendi döneminde akıl hastaları zincire vurulup odalara kapatılırken; o da Farabi gibi müziği tedavi amaçlı kullanmıştır.



Karşınızda Ivan Grozni. Korkunç İvan olarakta bilinen İvan Grozni 1533 den ölümüne kadar Rusya' nın Çarı olarak görev yapmıştır. Üç yaşındayken tahta çıkmıştır. Zeki, dindar ve şüpheci bir kişiliğe sahiptir.



Daha çok sıcak denizlere inme planlarından dolayı denizcilik ve gemicilikle ilgili incelemeler yapan Petro, şanından öte bir gemide en alt rütbede çalışarak ilginç kişiliğini ön plana çıkarmıştır. Osmanlılar bu yüzden Petroya 'Deli Petro' lakabını takmıştır fakat söz konusu Prut Savaşı'nda Osmanlı'nın karşısına büyük ve dayanıklı gemilerle gelince Deli Petro'nun adı Büyük Petro olarak anılmaya başlanmıştır



Adolf Hitler' i tanımayanınız yoktur. Bu kadar yakından bakmak, heykeline bile olsa, ürkütücüydü.


Sonraki bölümde Avrupa tarihine tanıklık ediyorsunuz. Mevlana ve Atatürk için ayrı ayrı bölümler var ve her ikisi içinde özel sunumlar yapılmış. Gezi boyunca Hürrem Sultan'ın tırnaklarının neden uzun olduğu hakkında, Casanova' nın kaç sevgilisi olduğu hakkında, Deli Petro' nun neden sakalı uzun kişilerden vergi aldığı konusunda... ve benzeri bir çok konuda bilgi ediniyorsunuz.


Yaşamak bir ağac gibi tek ve hür/ ve bir orman gibi KARDEŞÇESİNE, /bu hasret bizim... Nazım Hikmet Ran



Mevlânâ Celaleddin-i Belhi Rumi



Ulu Önder Atatürk


Sapphire' in teras katına gelecek olursak; 54 kat yukarıya çıkmak için alış veriş merkezinin en üst katından bilet almanız gerekiyor. Teras'ta İstanbul' u seyretmenin yanında bir de 4 boyut sinemada özel bir İstanbul turu yapmak istiyorsanız biraz daha para ödeyerek asansör sıranıza geçebilirsiniz. Sıraya daha girmeden 2 arkadaş sizi kolunuzdan tutup yeşil bir panonun önüne getirecek. Fotoğrafınızı ücretsiz çekiyorlar ama baskısını almanız için ücret ödemeniz gerekiyor tabii ki. 4 farklı arka fon kullanabiliyorlar fotoğraflarda. Size fotoğraf numaranızı verip, sizi sıranıza yollayacaklar. Asansöre girerken en önce içerideki düğmeler dikkatinizi çekecek sanırım. O kadar çoklar ki adeta bir kokpitte hissedeceksiniz kendinizi. Aslında haksız da sayılmazsınız. Tahmin edin 1. kattan 54. kata kaç dakika da çıkacaksınız? Hadi bir sayı söyleyin? 5 mi, 3 mü? Belki 2 diyeniniz olabilir ama 50 saniyede diyeniniz olmaz. Asansör yaklaşık 18 km hızla yukarı çıkıyor ve gerçekten de 50 saniyede kendinizi yukarıda buluyorsunuz. Katları çıktıkça kulaklarınızda bir tıkanıklık oluşuyor ancak kısa sürede geçiyor. En sonunda yukarı çıktığımızda bizi iki farklı iklim bekliyordu. Bir tarafta esen aşırı sert rüzgardan dolayı açılmayan kapı diğer tarafta ise adeta çöl sıcaklığı. Bu her zaman mı böyle bizim gittiğimiz gün mü böyleydi bilemiyorum ama abartısız bir şekilde binanın bir tarafıyla diğer tarafı birbirinden farklı iklimlerle dans ediyordu. Siz istediğiniz iklimi seçip isterseniz yemek yiyebilir isterseniz çayınızı yudumlayabilirsiniz. Ya da oturmak yerine elinizde fotoğraf makinesi koşturup durabilirsiniz.


Gökyüzünden baktık küçücük görünen binalara. Koca otobüsler bile küçücük görünüyordu artık gözümüzde. İstanbul' un neredeyse tamamını görebilirsiniz buradan. En yakındaki iş bankası ikiz kulelerinden uzaktaki Fatih'e kadar. Boğaziçi köprüsünden, Fatih Sultan Mehmet köprüsüne kadar herşey gözleriniz önünde. Size artık seyr-i istanbul kalıyor. İster tarihin durmadan akan sularında durulanın, ister çekin içinize nefis havayı...


4 boyutlu sinemayı izlemek için tam 1 saat 10 dakika sıra bekledik. 10 dakika süren bu simülasyon boyunca İstanbul'u bir helikopterle geziyorsunuz. Güzel canlandırmalar var. Oraya kadar gidip bu keyfide tatmadan gelirseniz açıkçası olmaz. Ama ben çok da beğenmediğimi belirtmek isterim.


Son olarak da yukarıya çıkmadan önce çektirdiğimiz fotoğrafımıza geldi sıra. Onu da alıp ayrıldık Sapphire' den.


İstanbul'a bu kadar yüksekten bakmanın keyfine kolay kolay doyamayacaksınız.



Arabaları görebiliyorduk ama insanları görebilmekte zorlandık :)



www.kisi-sel.com

16 Haziran 2012 Cumartesi

Aşiyan Yollarından...

Eski bir seda kulaklarımızda o şarkı: " ne çok sevmiştim seni ne çok hatırlar mısın ? aşiyan yollarından ses versem duyar mısın? "  Acaba hangi düşüncelerle yazılmıştı? Kimler için söylenmişti? Şarkının söz yazarı Muzaffer İlkar. Biz ilk olarak Zeki Müren' den dinledik şarkıyı, sonrada neşeli bir şekilde söyleyen Candan Erçetin' den. Bu hafta aşiyanın o meşhur yollarındaydık. Aşiyan; İstanbul' da görülmesi gereken yerlerden biri bence. Yeşili çok güzel. Boğaziçi üniversitesinin bir kapısına çıkan o yokuşu tırmandıktan sonra adeta bir köyde buluyorsunuz kendinizi.


Yokuşu tırmanırken yanımızdaki aşiyan mezarlığını fark ettik. Araştırınca bir de baktık ki birçok ünlü kişi burada yatıyor. Mezarlık hem yeşillikler içerisinde hem de denize karşı. Çok güzel bir manzaraya sahip. Manzaraya bakıp şarkıyı mırıldanırken birşey geldi aklıma, belkide şarkının söz yazarı mezarının burada olacağını düşünüyordu. Belki öldükten sonra da hatırlanmak istediği için "hala beni düşünür ve hala anar mısın" diyordu. O yüzden aşiyan yollarından seslensem duyar mısın diyordu. Kim bilir? Muzaffer İlkar'ın mezarının Zincirlikuyu' da olması bu  ihtimali zayıflatıyor olsa da gerçeği bilmiyorum.



Buraya gezmek için gidenler yolları üzerindeki Aşiyan Müzesini de ziyaret listelerine ekleyebilirler. Biz müzeyi gezemedik. Yolu devam edince Rumeli Hisarı'na varıyorsunuz. 2. köprünün bir ayağında bulunan hisar eşsiz manzarasıyla doyumsuz bir keyif yaşatıyor insana. Rumeli Hisarı' da gezilecekler listenizde çok büyük bir yer kaplamalı.



Rumeli hisarından sonra da Bebek sahiline doğru inebilirsiniz. Özellikle yürüyüş yapmak için çok güzel bir yer diye düşünüyorum. Hem Hisarı izleyebilir hem yeşile hem maviye doyabilirsiniz burada. Yorulduğunuzda dinlenebileceğiniz parklar mevcut.



Son olarak da, bebekte waffle yenir, önünde sırası hiç eksik olmayan tarihi mini dondurmacıdan da dondurma alınır.



www.kisi-sel.com

1 Haziran 2012 Cuma

İstanbul' da Bir Pazar Gezisi

İstanbul' un taşı toprağı altın demişler. Yalan söylememişler. Bir kez daha bunu anlama fırsatım oldu. Balat ve Fatih taraflarına, surların yanına kadar gittik, gezdik, hayal etmeye çalıştık eskileri.

İlk durağımız Gül Cami... Eski adıyla Azize Theodosia Kilisesi. Önceleri kilise olan yapı, diğer bir çok kilise gibi, İstanbul' un fethiyle beraber cami' ye çevrilmiş. İsminin Gül olmasının bir sebebi Fetih günü etrafının güllerle kaplanmış olması deniliyor. Bir diğer sebebi ise Theodosia nın solmayan gül anlamına gelmesiymiş.


İkinci durağımız Fener Rum Patrikhanesi oldu. Rum Ortodoks Patrikhanesi de denilen kilise Ortodoksluğun merkezi konumunda. İstanbul' un fethinden sonra, gayrimüslim olan toplumların yaşayışına dair düzenlemeler Fatih' in çıkardığı fermanla belirlenmiş ve Fener Rum Patrikhanesi' nin  yasal statüsü süreklilik kazanmıştır. Kiliseye vardığımızda ayin başlamıştı. Bu yüzden içerisini fazla gezme şansımız olmadı.



Ortodoks kilisesinden sonra Fener' in dar sokaklarında tarihi koklamaya devam ederken karşımıza muhteşem heybetiyle Fener Rum Lisesi çıktı. Faaliyet halindeki bir kaç rum okulundan biri olan Fener Rum Lisesi; halk arasında kırmızı okul diye anılmakta. Okul Fransa' dan getirilen kırmızı tuğlalarla yapılmış.



Haliç' in her iki tarafından da görülebilen okulun, kuş bakışı görünümü bir kartalı andırmaktadır. İstanbul' un fethinden sonra, daha önce de bahsettiğimiz gibi Fatih bir ferman yazarak Ortodoksları kente geri çağırmış ve onlar hakkında belli başlı konularda kararlar almıştır. Ortodoksların en büyük eğitim kurumu olmuş Fener Rum Lisesi. O yıllarda, Osmanlı İmparatorluğu´nun en yüksek mevkilerinde görev almış pek çok Fenerli Rum, baştercuman, Eflak ve Boğdan beyleri, patrik ve yüksek din görevlileri, bu okuldan yetişti. Osmanlı döneminde okulun müdürleri din görevlileri arasından seçilirdi. Okulun bugünkü binası, Ondokuzuncu yüzyılın en önemli mimarlarından biri olan ve Fener Rum Lisesi mezunları arasında bulunan mimar Dimadis tarafından inşa edilmiştir. Büyüklüğünden dolayı da sıkça Fener Rum Patrikhanesi sanılır. Lise yüksek duvarlarla kendini etraftan soyutlamıştı. İçine girmekte mümkün olmadığından etrafından onu hayranlıkla seyrederek ayrıldık. Fener' in eski sokaklarında, adeta yıllar öncesinin İstanbul' unu  yaşar gibi yürümeye devam ettik.



Birkaç tarihi kilise ve binayı da gezdikten sonra açlıktan ölmemek için yemek yemeye karar verdik. Bunun içinde Fatih' e surların yanına kadar gitmemiz gerekti. Tarihi serüvenimizi bozmamak için yine tarihi bir mekana gitmek istiyorduk. Kadınlar Pazarı güzel bir seçenekti. Burası 16. yüzyılın ortalarına kadar kadınların belli kurallar dahilinde satış yaptıkları bir pazar iken, Hürrem Sultan' ın yaptırdığı Haseki Darüşşifa' sı, Haseki Hürrem Cami' si ve Haseki Külliyesi nedeniyle adı Avrat Pazarından Haseki' ye dönüştürülmüş. Güzel kebapçılarından kebaplarımızı yerken bir taraftan da İstanbul'un surlarını izledik. Hayatımda ilk kez ayranı kepçeyle içtim. Kebapçıdan çıktıktan sonra da çeşitli dükkanlarda Siirt, Diyarbakır yörelerine ait yiyeceklere rastladık. Gezimizin sonuna gelmiştik artık. Buradan sonra tophanede sonlandırmayı planladık. Tophane' nin meşhur nargileciler ine uğradık ve kahvemizi de burada içtik. Ardından da Cihangir' e doğru tırmanarak uzakları seyre daldık.



 Ayaklarımızın yorgunluğunu gidermeyi bahane ederek bu güzel manzaraya bakabildiğimiz kadar çok bakakaldık.



Kadıköy' e ve Uzakta Adalar' a selam yolladık.



Ve tabii Fatih' e de...



www.kisi-sel.com