31 Temmuz 2011 Pazar

YENİ BİR GUNE UYANMAK

Sabahları uyandığımda bu manzaraya bakmayı seviyorum. Birden fazla anlama sahip gorduklerim. Yasadikca anlamlarinin sayısı daha da artıyor.

Bundan once mesela bir kac ay boyunca gorebildiğim sadece 3 tane apartman ve dağlardı. Baska kimse ve hiçbir sey yoktu. Oysa simdi, bu gördüklerime bakıp, yalniz değilmisim demeyi seviyorum. Sabahları benim yuzumdeki o miskin tadı, havadaki bulutlarda gormeyi seviyorum. Sanki dunya benim sesime karsilik veriyormus gibi hissediyorum. Doğayla ozel bir dilden gunaydınlaşmak gibi.

Bazen cok sevdiğin yiyecekleri yerken tadını daha çok almak için ağzında uzun süre tutar, çiğnersin ya; bende mutluyum ve bu anların tadını daha uzun süre hissetmek için elimden geleni yapiyorum.

Çok güzel oluyor. E tabii en sonunda şükrediyorum... Yeni bir güne merhaba :-)

28 Temmuz 2011 Perşembe

AMY WINEHOUSE

Bugünlerde herkesin bir amy winehouse yorumu, yazisi oldu. Bir su testisi olayı daha diyenlerden, saygi duymalıyız diyenlere kadar herkes yorum yapma geregi duydu. Oysa bu kadar yorum yapmaya ne gerek varki anlamıyorum. Kimsenin yorumuna ihtiyacımız yok.

Onun sanatıyla ilgilenmeli, o çok guzel sesini dinleyip kendimizden geçmeli ve ona bu guzel sesinden öturu icten bir tesekkur etmeliyiz. Ya da hic sevmeyip, bos vermeliyiz dinlemeyi.

Kayan bir yıldizin bıraktığı ışıltılı kuyruk gibi, yer yüzünde çoğumuzun gözlerini kör edebilecek derecede parlak bir ışıltı bırakarak veda etti bizlere  amy. Ölürken bile soul/jazz muziği dünyaya tanıtmak gibi bir başarı elde etti. 

Ben buyuk bir zevkle onu dinleyenlerdenim.  Peki ya siz?

25 Temmuz 2011 Pazartesi

GİTMESEK DE GÖRMESEKTE ORADA BİR YER VAR

İşten geç çıktım. Servisi kaçırdım eve bir kaç ulaşım aracıyla gitmek zorunda kaldım. Böyle zamanlarda önce neden arabam yok diye hayıflanırım sonra da en kısa zamanda ehliyet almaliyim diye düşünürüm. Her şeyi bir kenara bırakıp uzun yolumun keyfini çıkarmaya başladım.

İş yerimden çıkıp önce kabataş a gitmem gerekiyordu. Yolda bir kopek yüzünde belediye otobüsünün altında kalıyordum. Zamanında durunca belediye otobusu atlattim gitti.

Motora bindim uskudara gecmek icin. Bogaz cok guzel gorundu ileride. O kadar guzeldiki seyretmekten fotografini bile cekmeyi akil edemedim. Uskudar yolunda denizin fotograflarini cektim bende.

Her sabah ve her aksam uzerinden gectigim bu guzel yerleri askerdeykende cok ozlemistim. Ama hergun gormeye baslayinca zamanla dikkat etmez farketmez olmusum.

Anliyorum ki bazi yerlere gitmesem bile hic gormesem bile varliklari hayatima renk katiyor. Cogunlukla onlari kaybedince anliyorum ben kiymetlerini. Hangi renk eksilmisse onunla boyuyorum ellerimi.

24 Temmuz 2011 Pazar

İhtiyaçlar, Kaynaklar, Reklamlar...

Her gün bir çok şeye ihtiyaç duyuyor, bir çok şey istiyoruz ama isteklerimizin bir sonu yok üstelik biri bitince, ki sonucu olumlu da olsa olumsuz da fark etmez, diğeri başlıyor. Çok merak ediyorum acaba neyi elde edersem başka hiçbir şeye ihtiyaç duymam? Çocukken büyümek istiyorsun, lisedeyken üniversiteye gitmek istiyorsun, üniversitedeyken iyi bir iş istiyorsun sonra iyi maaş, ev, araba... sürekli yeni isteklerde bulunuyorsun ve bu yeni istekleri almak için bazen bankaların kolay kredi imkanlarıyla risklere girebiliyorsun. Tüm bunları düşünmeme okuduğum bir tavsiye sebep oldu. Warren Buffet diyor ki; "Eğer ihtiyacınız olmayan şeyleri satın alırsanız, çok geçmeden ihtiyacınız olan şeyleri satmak zorunda kalırsınız." Peki ama o zaman gerçek ihtiyaçlarımız neler ya da bunları nasıl belirleyebiliriz?

Belki de önemli kelimemiz ihtiyaçtır. Mesela bir şeye ihtiyaç duymazsam onu elde etmek istemem yani ihtiyaç duymadığım şeye karşı istek de duymam. Hem her şey göreceli değil mi ki? Heraklitos' un bir sözü var: "Deniz suyu en temiz ve en pistir.Balıklar onu içebilirler ve onlar için o kurtarıcıdır. Buna karşılık insanlar için o içilemezdir ve öldürücüdür" Ben de onun gibi göreceli bir şekilde düşünüp aslında ihtiyaç duymadığım ama ihtiyacım olduğuna inandırıldığım bir çok şeye -benzer bir algı savaşıyla- ihtiyacım yokmuş gibi davranabilir miyim?

İnsan suya gerçekten ihtiyaç duyar bende su olmadan yaşayamam buna karşın bundan 10 yıl öncesine kadar insanlar akıllı bir telefona ihtiyaç duymadan da yaşayabiliyordu. Şimdi ise sürekli yeni modellerine ihtiyacımız olduğunu düşünüyor ve hatta herkesten önce sahip olmak için haddinden fazla paralar harcıyoruz. Aslında asıl mesele günümüz teknolojisi sayesinde reklamlardan saklanmanın artık çok zor olması ve reklamların hiç ihtiyacımız olmayan şeyler için adeta bize psikolojik baskı yapmaları. Televizyon reklamlarına alışmamız biraz daha kolay olmuştu oysa, çünkü uzun süren izlemek işi sonrasında kısa aralara ihtiyaç duyuyor ve reklam aralarını fırsat bilip işlerimizi yapıyorduk. Şimdi ise dört bir yanımızı saran iletişim ağlarımız kokuşmuş çöp bidonları gibi reklam kokuyor, kaçmak ne mümkün! İnternet sitelerinde aradığımız şeyi bulana kadar hiç beklemediğimiz yerlerde bile reklamlara rastlıyoruz, Cep telefonlarımıza kısa mesajlar alıyoruz, sürekli tanımadığımız kişi ve şirketlerden elektronik posta taarruzlarına maruz kalıyoruz, girdiğimiz web siteleri daha açılmadan bizi reklamla selamlıyor, büyük alışveriş merkezlerinde mağazaların vitrinlerine takılıp kalıyoruz, sürekli alışveriş yapan insanları görüyor ve bizde alışveriş yapmak istiyoruz,... Büyük bir psikolojik baskının altında eziliyoruz ve bizim için sadece gerçek ihtiyaçlarımızı tespit etmek tam bir savaş halini alıyor.

Reklamlar ve gerçek dünyanın kıt kaynaklar teorisi arasında sıkışıp elimizdeki tahta kılıçla verdiğimiz savaşlarda ağır yaralar alabilmemiz pek ala mümkün. Yine de insanın ufkunu görmeye çalışarak yani biraz daha ilerisini hayal ederek önlemini almaya çalışması faydalı olabilir. İhtiyaçlar sınırsız, kaynaklar kıt ve reklamlar acımasız...